ROLLS-ROYCE SON ÖZEL KOLEKSİYONU BLACK BADGE WRAITH BLACK ARROW MODELİNİ TANITTI !!

Okuma Süresi:1 Dakika, 39 Saniye

Rolls-Royce markasının tarihindeki dönüştürücü motorlu arabalardan biri olan Wraith modeline veda ediyor. Üretimin sonuna geldiklerini açıklayan lüks otomobil üreticisi, bugün özel modeli Black Badge Wraith Black Arrow’u tanıttı.

Marka elektrikli geleceğinin önünde inşa edeceği son V12 coupe ve tarihteki en güçlü Rolls-Royce olan Wraith’in son örneklerini sunuyor.

WRAITH: KÜLTÜREL BİR SİMGE

2013 yılında tanıtılan Rolls-Royce Wraith modeli, şu ana kadar üretilmiş en önemli ve etkili modellerden biridir. Öncüleri Phantom ve Ghost’tan daha fazla performans odaklı olan Wraith, temel olarak Rolls-Royce algısını değiştirdi. Markaya ilk kez yeni, genç müşteri grupları kazandırdı.

V12 BAĞLANTISI

Bu Bespoke otomobil dünya çapında sadece 12 adet örnek ile sınırlı, aynı zamanda Rolls-Royce’un şimdiye kadar yapacağı son V12 coupe olma özelliği taşıyor. En yüksek performans seviyelerinden bazılarını sunan bu dönüştürücü motorlu otomobilin güçlü ifadesi. Black Badge Wraith Black Arrow Koleksiyonu için eşit derecede önemli bir V12’den ilham aldı.
1930’larda dünya kara hız rekorları kıran Thunderbolt’tan ilham alan tasarım konseptinde, Rolls-Royce’un şimdiye kadar sahip olduğu en karmaşık yüzey kaplamalarından biri olan Gradient Paint’i sunuyor.

BESPOKE VENEER

Dramatik, dokunsal bir yüzey oluşturmak için 320 kakma parçasından yapılmış her bir iç kapı panelini içeriyor. Black Arrow’un araba kapıları, birden fazla parçadan oluşan karmaşık bir tasarımda açık gözenekli Black Wood ile kaplanmıştır. 320 çok yönlü ve lazerli kakma parçası, çatlak, düzensiz yüzeyi taklit ediyor. Tavanda 2.117 fiber optik “yıldız” Bespoke Starlight Headliner eşlik ediyor.

NEW ‘CLUB’ LEATHER

Black Arrow’un içi, Koleksiyon için özel olarak geliştirilmiş yeni bir malzeme türüyle donatıldı. Kapı detayları, kapı yan panelleri, alt gösterge paneli panelinin tamamı “Club Leather” ile kasıtlı olarak daha parlak ve daha da koyu siyah renk ile kaplanmıştır.

CONSOLE SPEEDFORM

Thunderbolt, kullanım ömrü boyunca bir dizi tasarım yinelemesinden geçti. Yakaladığı son şekli Black Badge Wraith Black Arrow’da anılan kayıtlar, ön konsoldaki camın arkasına yerleştirilmiş ışıklı, cilalı alüminyum Speedform’da sonsuza kadar korunur.

Google hizmetlerini taklit eden kimlik avı saldırıları %189 arttı!

Okuma Süresi:2 Dakika, 13 Saniye

Kaspersky uzmanları, Google hizmetlerini taklit eden kimlik avı dolandırıcılığına yönelik girişimlerindeki artığına dikkat çekiyor. Uzmanlar, dünya genelindeki girişimlerde Ocak 2023’te, Aralık 2022’e kıyasla %189’luk artış olduğunu açıklıyor. Bu artışın devam etmesi bekleniyor.
Google’ın YouTube video platformu, hedeflerine hızla ulaşmak isteyen dolandırıcıların kullandıkları bir av platformu haline geldi. Kaspersky uzmanları, saldırganların bu amaçla popüler vlog yayıncılarının hesabına erişerek hesabın arka planını ve profil avatarını değiştirdikten sonra kendi videolarını yayınlamaya başladığı bir dolandırıcılık şekli gözlemledi. Söz konusu kimlik avı sayfaları, saldırganların şirket ekosistemindeki birden fazla kullanıcıya ve hesaba erişim sağlamasına olanak tanımak üzere, durumdan şüphelenmeyen kullanıcıların kimlik bilgilerini vermeye ikna etmek amacıyla tasarlanıyor.
Youtube Üzerindeki Kripto Dolandırıcılığında Video İçeriği Kötü Amaçla Kullanılıyor!
Kripto para birimlerini konu alan, Elon Musk ile halihazırda var olan yayını istismar eden bu türden videolar, izleyicileri ekranda gösterilen QR kodunu takip etmeye ikna etmek için kullanılıyor. Karekodun arkasındaki bağlantı, kripto para çekilişine ev sahipliği yaptığını iddia eden ancak kullanıcıların parasını ve kişisel verilerini riske atan bir dolandırıcılık girişimine yönlendirme yapıyor.

YouTube’u taklit eden bir kimlik avı sayfası örneği
Kaspersky güvenlik uzmanı Roman Dedenok, şunları söylüyor: “Kimlik avı saldırıları gelişmeye ve daha karmaşık hale gelmeye devam ediyor. Siber suçlular, kullanıcıları kişisel bilgilerini vermeleri için kandırmak amacıyla Google gibi popüler çevrimiçi hizmetleri kullanıyor. YouTube üzerindeki bu son kripto dolandırıcılık girişiminde görüldüğü üzere video içeriğinin kötü amaçla kullanımının artması, araya başka bir aldatma katmanı daha ekleyerek kullanıcıların neyin gerçek veya neyin gerçek dışı olduğunu ayırt etmesini zorlaştırıyor. Kullanıcıların hesaplarını ve verilerini güvence altına almak için güçlü parolalar kullanması, iki faktörlü kimlik doğrulamayı devreye alması ve güvenilir güvenlik çözümlerini tercih etmesi atılması gereken proaktif adımlar olarak öne çıkıyor.”
Kaspersky uzmanları, bu tür tehditlerden korunmak için şunları da öneriyor:

Güçlü ve benzersiz parolalar kullanın. Her bir hesabınız için güçlü ve benzersiz parolalar oluşturun ve birden fazla hesap için aynı parolayı kullanmaktan kaçının. Tahmin edilmesi zor bir parola oluşturmak için büyük ve küçük harfler, sayılar ve sembollerden oluşan kombinasyonları tercih edin.
İki faktörlü kimlik doğrulama kullanın. İki faktörlü kimlik doğrulama, parolanızın yanı sıra telefonunuza gönderilen bir kod veya kimlik doğrulama uygulaması aracılığıyla alacağınız şifre yardımıyla ikinci bir kimlik doğrulama biçimini zorunlu hale getirerek hesaplarınıza ekstra bir güvenlik katmanı ekler.
Şüpheli e-postalara ve mesajlara karşı dikkatli olun. Bilinmeyen gönderenlerden gelen bağlantılara tıklamayın veya ekleri indirmeyin. Oturum açma için kullandığınız kimlik bilgilerinizi veya kişisel bilgilerinizi isteyen mesajlara karşı dikkatli olun.
İyi bir güvenlik çözümü kullanın. Cihazınızı kötü amaçlı yazılımlara ve kimlik avı saldırılarına karşı korumak için güvenilir güvenlik çözümlerinden yardım alın. Yazılımı güncel tuttuğunuzdan ve düzenli taramalar yaptığınızdan emin olun.
Kaynakların gerçekliğini doğrulayın. Bağlantılara tıklamadan veya herhangi bir kişisel bilgi girmeden önce web sitelerinin ve kaynakların gerçekliğini doğrulayın. Şüpheli görünen web sitelerine veya tanıdık olmayan alan adlarına karşı dikkatli olun.

Çocukları dijital dünyadaki tehlikelerden koruyacak 5 yöntem

Okuma Süresi:1 Dakika, 20 Saniye

Son yıllarda çocukların dijital dünya olarak tanımlanan internet ortamına dahil olma oranları artış gösteriyor. Yayınlanan araştırma sonuçlarına göre her 3 internet kullanıcısından biri çocuk olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklar aileleri, öğretmenleri ve arkadaşlarından daha çok dijital dünyada vakit geçiriyor. Ancak bu durum çocukların sağlıklı bilişsel ve fiziksel gelişimi için bazı tehditleri de beraberinde getiriyor.

Günlük kullanım süresi belirlemek

Çocukların dijital dünya konusundaki istek ve ihtiyaçları ebeveynleri tarafından dikkate alınmalıdır. Yasaklamak veya katı bir tutum sergilemek yerine, günlük kullanım süresi belirlenmelidir. Bu kullanım süresinin aşılması durumunda sabırlı olunmalı ve çocuğun belirlenen günlük kullanım süresine riayet etmesine yönelik bir iletişim dili kullanılmalıdır.

Olası tehlikelere karşı bilinçlendirmek

Anne babalar çocuklarını gerçek hayattaki tehlikelerden korumak için sürekli çaba harcıyor. Aynı şekilde interneti de bilinçli, güvenli ve etkin kullanmayı öğreterek, çocukları sanal dünyanın olası risklerden korumak mümkündür.

Ebeveyn gözetimini ihmal etmemek

Çocuk internette geçirdiği zamanda yalnız bırakılmamalı, ebeveynin gözetiminde olmalıdır. Ayrıca çocuğun davranışları da yakından gözlemlenmelidir. Ruh halinde değişiklik, isteksizlik ve derslerine özen göstermeme gibi beklenmedik değişimler söz konusu ise, dijital dünyadaki adımları yakından izlenmelidir.

Engelleme programları kullanmak

Ebeveynler olası dijital tehlikelerin önüne geçmek için çocukların gezmiş olduğu internet sitelerini mutlaka gözden geçirmelidir. Yaşlarına uygun olmayan ve çocuğun psikolojisi üzerinde olumsuz etki yaratabilecek siteler, web sitesi engelleme programları yardımıyla engellenmelidir.

Gerçek dünyada vakit geçirmek

Sürekli ekran, tablet ve bilgisayarla zaman geçirmenin duygusal ve psikolojik açıdan bazı olumsuz etkileri söz konusudur. Bu olumsuz durumların önüne geçememek, çocukların daha gergin olmasına ve agresif tepkiler vermesine yol açmaktadır. Anne babalar; çocuklarıyla gerçek hayatta kaliteli zaman geçirmeli, sürekli iletişim halinde olmalı, evde mümkünse ailecek oynanabilecek oyunlar seçmeli, ev dışında gezintiye çıkmalı veya birlikte çeşitli etkinliklere katılmalıdır.

Bir ülke depreme nasıl hazırlanmalıdır?
Yapay Zeka

Okuma Süresi:41 Saniye

Bir ülkenin depreme hazırlanması için birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır. Aşağıdaki adımlar bu hazırlık sürecini destekleyebilir:

Risk değerlendirmesi: Deprem yapılarının güncellenmesi için öncelikle risk değerlendirmesi yapılmalıdır. Bu değerlendirme, yapıların deprem performansını ve deprem sırasında olası hasarlarını belirlemek için yapılır. Risk değerlendirmesi, güncellenmesi gereken yapıların belirlenmesine yardımcı olur ve deprem güvenliği için gerekli önlemlerin alınmasına yol açar.

Yapı standartlarının belirlenmesi: Deprem güvenliği için yapı standartları belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Bu standartlar, yapıların yapım aşamasından sonra güncellenmesine kadar geçerlidir ve yapıların deprem performansını artırmayı amaçlar.

Eğitim ve bilinçlendirme: Depreme hazırlıklı olmak, halkın deprem güvenliği konularında eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi ile mümkündür. Halkın, deprem sırasın…

Altyapının güçlendirilmesi: Deprem sırasında zarar görmemesi için ülkenin enerji, su, telekomünikasyon ve diğer altyapı sistemlerinin güçlendirilmesi gerekir.

Çalışma gruplarının oluşturulması: Ülkenin farklı sektörlerinden profesyonellerden oluşan çalışma grupları oluşturulması, depreme hazırlık ve müdahale sürecini daha verimli hale getirebilir.

Depremi yapay zeka ile tahmin etmek mümkün mü?
Atıf Ünaldı

Okuma Süresi:1 Dakika, 59 Saniye

Depremi tespit etme konusunda yapılan ilk cihaz bundan neredeyse 2000 yıl önce Çin’de yapılmış. Cihaz içinde sarkaç bulunanan bir vazo. Deprem anında etrafındaki 8 ejderha başının içindeki toplardan biri düşüyor. Bu depremin yönünü belirtiyormuş.
Aradan geçen 2000 yıl içinde gelişen bilim bize, deprem ölçümü konusunda birçok imkanı sağlasa da ne yazık ki, hala oluşundan önce doğru bir şekilde tahmin etme imkanını bulamıyoruz. Ancak son depremden sonra dostlarımla konuyu tartışırken, predictive (tahmin edici) yapay zekanın, depremi tahmin etmesi mümkün olabilir mi diye bir düşünce gelişti. Tabii bunu ilk düşünenin ben olmadığımı varsayarak hemen araştırmaya başladım.
2020’nin Kasım ayında Harvard Üniversitesi, fizik profesörü David A. Weitz liderliğinde depremin, Google’ın Kaggle platformunda bir yarışma düzenlenmiş. Yarışmacılar, laboratuvar sismik verilerinin yalnızca küçük bir kısmına dayanarak, birbirini izleyen laboratuvar deprem olaylarının bir sonraki depreminden önce kalan süreyi tahmin etmekle görevlendirilmiş.
4500’den fazla katılımcını ekip, yarışma için 400’den fazla bilgisayar yazılımı oluşturmuş. Yarışmacılar yüzlerce farklı predictive AI şablonu kullanmış. Bunlar arasında depremi bir arıza olarak tanımlayıp, bir sonraki arıza anını hesaplamak gibi oldukça garip fikirler var. Yarışmayı büyük farkla kazanan “The Zoo” adlı ekip birbiri ile o ana kadar hiç çalışmamış farklı disiplinlerden Amerikalı ekip elemanlarına sahip. Çok basitçe anlatmak gerekirse takımın stratejisi verileri birer grafik olarak algılayıp, deseni yakalamak olmuş. Ancak verilerin laboratuarda üretildiğini unutmamakta yarar var.
Gerçek dünyada oluşan veriler, bu derece açık olmuyor ne yazık ki. Bu konuda en umut veren çalışma, birkaç ay önce yayınlanmış. Kun Wang, Christopher W. Johnson, Kane C. Bennett, Paul A. Johnson isimli akademisyenler, doğal dil işleme metodlarını kullanarak yapay zekanın deprem tahmini gerçekleştirmesini sağlamaya çalışmışlar. Buradaki desen tamamen boşlukları doldurup, geleceği tahmin yolunda.
Ancak yaşanan en büyük sorun yapay zekanın çalışması için ihtiyaç duyulan veri setlerinde olmuş. lk aşamada geçmiş deprem verileri kullanılmaya çalışılmış ama bu veriler az olduğu için eğitim gerçekleşememiş. Araştırmacılar saniyeler içinde yaşanan depremlerin verilerinin yanında yavaş olan ve çoğunlukla hissetmediğimiz sismik hareketlerin verilerini de kullanarak sonuç almayı başarmışlar.
Depremin ölçüm birimi “richter”in isim babası Charles Francis Richter, “Ancak aptallar, yalancılar ve şarlatanlar depremi önceden tahmin edebilir” demiş. Sanıyorum yakın bir zamanda, predictive yapay zeka sayesinde o sözdeki aptalı abdala çevirme imkanımız olabilecek.
Not: Yazıda kullanılan yöntemler yapay zeka ve özellikle makine öğrenimi konusuna hakim olmayanlar tarafından çok garip görünebilir ama bu genel şablonlar dünya Go şampiyonunu yenen makineden, otonom sürüşe kadar birçok alandaki başarılı yapay zeka uygulamalarında kullanılan bilimsel başarısı kabul edilmiş yöntemlerdir.

Ülkemize Yardım Yapan/Yapacak Olan Uluslararası Teknoloji Markaları

1. Meta

550 bin$

2. TikTok

200 bin$

3. Bosch

1 milyon€

4. Biontech

1 milyon€

5. Riot Games

100.000$

6. Ethereum

150 bin$

7. Samsung

3 milyon$

8. PUBG

200 bin$

9. Netflix

6 milyon₺

10. Deutsche Telekom

1 milyon$

11. Huawei

Baz istasyonu ve jeneratör desteği

12. Mediamarkt

İhtiyaç malzemeleri

13. Binance

Binance hesabı bulunanlara 100'er $

14. Sandbox

Miktar belirtilmedi

15. Spotify

Miktar belirtmedi

16. Disney+

Miktar belirtmedi

17. Apple

Arama kurtarma çalışmalarına destek (Detaylar belirtilmedi. Kurtarma çalışmaları neredeyse bitecek. Hala ses yok.)

18. Google

Arama kurtarma çalışmalarına destek (Detaylar belirtilmedi. Kurtarma çalışmaları neredeyse bitecek. Hala ses yok.)

19. FujiFilm

X-ray ve ultrason vb ekipman desteği

20. LG

1 milyon$

21. Siemens

1 milyon€ bağışladı

22. Panasonic

5 milyon₺ + temel ihtiyaç malzemeleri bağışladı

23. Boeing

500 bin$

24. Avalanche

1 milyon$

Siber Güvenlikte Varsayımlarla Hareket Etmek Tehlikeli

Okuma Süresi:1 Dakika, 49 Saniye

Dünya Ekonomik Forumu’na göre 2021’de bir siber saldırının şirketlere maliyeti ortalama 3.6 milyon dolar. Diğer yandan Gartner verilerine göre şirketlerin sadece %25’i siber güvenlik harcamalarının etkinliğini finansal olarak ölçebiliyor. Oysa sürekli olarak gelişen ve giderek daha karmaşık hale gelen siber saldırılarla mücadele edebilmek için kritik kararların hızla alınması gerekiyor. Hızlı ve dinamik bir ortamda hemen eyleme geçecek kararlar alması beklenen güvenlik uzmanlarının çoğu bu zaman kısıtı karşısında maalesef varsayımlara ve sezgilerine güvenerek adım atabiliyorlar. Ancak bu durumda mevcut ve olası siber saldırılara karşı yetersiz kalma ve emek, zaman ve kaynakların boşa harcanması gibi tehlikeler ortaya çıkıyor. Güvenlikle ilgili kararları gerçek risklerden ziyade algılanan risklere dayandırmanın, kuruluşlarının sorunlarını çözmeyeceğinin altını çizen Dr. Süleyman Özarslan, “Bu durum siber ataklara karşı en yüksek korumayı sağlamak amacıyla odaklanılması gereken alanın ne olduğu konusunda yanıltıcı sonuçlara da yönlendirebilir.” diyor.

Kuruluşların siber dayanıklılıklarını artırması için daha tehdit odaklı bir yaklaşım benimseyerek, risklerle ilgili anlayışlarını geliştirmeleri gerektiğini ifade eden Dr. Süleyman Özarslan, “Burada kritik nokta, hali hazırda oldukça stresli bir operasyon sürdüren güvenlik ekiplerine ve bu ekiplerin güvenlik bütçelerine daha fazla yük bindirmeden bu değişimi sağlamak olmalı. Bu noktada Picus Security’nin öncülüğünü yaptığı BAS (Siber İhlal ve Atak Simülasyonu) teknolojisi, karar alma süreçlerinin merkezine siber tehditleri yerleştirerek, şirketlerin ihtiyacı olan siber savunma içgörüsünü kazandıran bütünsel, otomatik ve sürekli bir çözüm sunarak bu alanda önemli bir açığı kapatıyor. Üstelik yalnızca açıkları tespit etmekle kalmıyor, güvenlik araçlarının en etkin şekilde çalışmasına yardımcı olmak için eyleme geçirilebilir iyileştirme önerileri de sunuyor.” şeklinde konuştu.

Güvenlikle ilgili yetersiz ya da sınırlı farkındalıkla ve varsayımlara dayalı olarak alınan kararlar verimsiz yatırımlara neden olabileceği gibi, siber saldırılara karşı optimal korumanın sağlanmasını da engelleyebiliyor. Bununla birlikte güvenlik ekipleri odaklarını ve kaynaklarını önceliklendirebilmeleri için yanıtlamaları gereken güvenlik duruşları ile ilgili temel sorulara cevap vermekte zorlanmaktadır.

Picus Security bu sorunlarla karşılaşmak istemeyen güvenlik ve risk yöneticilerine öncelikle şu soruların yanıtlarını doğru şekilde vermelerini öneriyor;

  • Kurum için en büyük tehlikeyi oluşturan tehdit ne?
  • En kritik risklerimizi ve bunları nasıl yöneteceğimizi biliyor muyuz?
  • Bir saldırgan herhangi bir güvenlik açığından veya zafiyetlerden nasıl yararlanabilir?
  • Bir ihlalin olası sonuçları ne olabilir?
  • Saldırıları önlemede ve tespit etmede kullandığımız güvenlik kontrolleri ne kadar etkilidir?
  • Güvenlik harcamalarımızın karşılığını en iyi şekilde alıyor muyuz?

Insider’a Göre ChatGPT’nin Elinden İşini Alacağı On Meslek

1. Teknik İşler (Kodlayıcılar, bilgisayar programcıları, yazılım mühendisleri, veri analistleri)

2. Medya İşleri (Reklamcılık, içerik oluşturma, teknik yazı, gazetecilik)

3. Hukuk Sektörü (Avukat, Avukat Yardımcılığı, Hukuk Asistanları)

4. Pazar Araştırması Analistleri

5. Öğretmenler

6. Finans İşleri (Finansal Analistler, Kişisel Finansal Danışmanlar)

7. Tüccarlar

8. Grafik Tasarımcılar

9. Muhasebeciler

10. Müşteri Hizmetleri Temsilcileri

Erkeklerde en çok akciğer, kadınlarda meme kanseri görülüyor!

Okuma Süresi:4 Dakika, 7 Saniye

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2020 verilerine göre Türkiye’de 233.000 vaka tahmin edildiğini, bunun 2040 yılında her yıl için 392 bine çıkacağını öngermektedir. Türkiye’de kanser ölümleri 2020 yılı için 126 bin civarında olup, 2040 yılında bu rakamın 233.000’e çıkması öngörülmektedir.

Erkeklerde en çok akciğer, kadınlarda meme kanseri görülüyor
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk: “Sağlık Bakanlığı’nın 2018 yılı verilerine göre Türkiye’de ilk beş sırayı erkeklerde akciğer/solunum yolları, prostat, kalın barsak, mesane, mide kanseri; kadınlarda meme, tiroid, kalın barsak, uterus, akciğer/solunum yolları almaktadır. Çocuklarda ise her iki cins birlikte alındığında ilk 5 sırayı lösemi, sinir sistemi tümörleri, lenfomalar, nöroblastoma ve yumuşak doku sarkomları oluşturmaktadır. Aynı sıralama Dünya Sağlık Örgütü’nün 2020 yılı verilerine göre de bildirilmektedir” dedi.

Kanser her yaşta görülen ırk, cins, ülke ayrımı gözetmeyen bir hastalıktır
“Yaş grupları hastalıklara göre değişmekle birlikte, kanser genel olarak 50’li yaşlardan sonra daha sık görülmektedir” diyen Prof. Dr. Tezer Kutluk kanserin her yaşta görülen, ırk, cins, ülke ayrımı gözetmeyen bir hastalık olduğunun altını çizdi ve çocuklarda daha az görülmekle birlikte, yeni doğan döneminden ergenliğe kadar her dönemde kanser görüldüğünü belirtti.

Sağlık Bakanlığı 2018 yılı verilerine göre 211.000 kişinin kanser tanısı aldığını ifade eden Prof. Dr. Tezer Kutluk sözlerine şunları ekledi: “Kanser sıklığı yüz binde 225 olarak bildirilmiştir. Bazı batı ülkelerinde göre düşük gibi görünse de bu durum yanlış yorumlanmamalıdır. Beklenen yaşam süresinin uzaması, nüfus artışı, yaşam tarzı gibi nedenlerde Türkiye’de de her geçen gün kanser sayısı artmaktadır. Ülkemizde 30.000’i aşkın akciğer kanseri görülmektedir. Ülkemizde 0-14 yaş grubunda çocuklarda ise her yıl 3.000 civarında kanser görülmektedir.”

Dünyada ve Türkiye’de hastalıklar arasında kanser ikinci ölüm nedeni
Kanser ölümlerinin dünyada ve Türkiye’de kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırayı aldığını söyleyen Prof. Dr. Tezer Kutluk: “Ancak ikinci sıraya rağmen kanserden korunma, erken tanı ve etkin tedavi ile bu ölümlerin 3-5 milyon kadarını kısa ve orta vadede önlemenin mümkün, her yıl görülen 19 milyon yeni kanser vakasının yüzde 30-50’sinin önlenebilir olduğunu biliyoruz. Bütün bu sayı ve oranlar bize korunma, tarama, erken tanı ve etkin tedavinin önemini hatırlatıyor” dedi.

İyileşme oranlarının dünya ortalamasının yüzde 42 olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tezer Kutluk, bu oranların üst gelir kategorisindeki ülkelerde yüzde 55 iken, düşük gelir kategorisindeki ülkelerde yüzde 20’lerin altında düştüğüne dikkat çekti.

Prof. Dr. Tezer Kutluk: “Üst gelir kategorisindeki ülkelerde son 20 yılda kansere bağlı ölümlerin azalma eğiliminde olduğunu biliyoruz, ancak COVID-19 süreci sonrasında da taramaların aksaması, hizmete erişimde sorunlar ve tanıda gecikmeler sebepli tekrar bir artış beklenmektedir. Pandemi öncesinde yıllık 7 milyon olan tarama sayıları 2020 ve 2021’de 3.5 milyona düşmüş olup sonra tekrar artmaya başlamıştır. Bireylerin taramalarını ihmal etmemeleri önemlidir” dedi.

Bu belirtilere dikkat
Kanser taramalarının özellikle 3 kanser türünde toplum tabanlı olarak tavsiye edilmekte olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tezer Kutluk: “Serviks kanserinde (rahim ağzı) cinsellik başladıktan sonra, kalın barsak kanserinde 50’li yaşlardan sonra, meme kanserinde 40’lı yaşlardan sonra taramalarını yaptırmalıdır. Yakın yıllarda düşük doz bilgisayarlı tomografi ile akciğer kanseri taramaları bazı ülkelerde uygulanmaya başlanmıştır” dedi.
Prof. Dr. Kutluk, kanser belirtilerini şöyle sıraladı:

  • Genellikle ağrısız, boyutları büyüyebilen olağandışı şişlikler ve/ya kitleler
  • Uzun süren, kalıcı öksürük, nefes darlığı, yutma güçlüğü
  • Barsak alışkanlıklarında değişiklikler, (kabızlık, kanama…)
  • İdrar yapma alışkanlıklarında değişiklikler
  • Kanamalar: vajen, makat, öksürük
  • Kısa sürede açıklanamayan kilo kaybı
  • Tükenmişlik, aşırı yorgunluk ve şiddetli enerji eksikliği
  • Deride yeni ben çıkması ya da var olan benlerin büyüklüğü, şekli veya renginde değişiklik olması, sızıntı, kabuklanma, kanama olması
  • Açıklanamayan veya devam eden ağrı veya gelen-giden ağrı
  • Meme büyüklüğü şeklinde beklenmedik değişiklikler, derideki değişiklikler ve ağrı
  • Vücutta iyileşmeyen yaralar, ağız ülserleri
  • Midede kalıcı veya ağrılı yanma ve hazımsızlık
  • Ağır, sırılsıklam gece terlemeleri
    Bu belirti ve bulgular mutlaka kanser anlamına gelmez ama varsa acilen doktora başvurmalısınız diyen Prof. Dr. Tezer Kutluk, kanserden korunmak için tütün ve alkol kullanılmaması, beslenmeye dikkat edilmesi, fiziksel aktivite yapılması, kilo fazlalığı ve şişmanlıktan kaçınılması, ideal kilonun korunması, ultraviyole ve çevre kirliliğinden uzak durulması ve HPV aşılanması tedbirlerini önerdi.

COVID-19 süreci sonrasında tekrar bir artış beklenmektedir
Prof. Dr. Tezer Kutluk: “Bugün bilinen tedavi yöntemleri ile tedavi başarıları erişkin kanserlerin toplamında yüzde 70’lere dayanmıştır. Ancak hedefe yönelik yeni tedavi yöntemleri bu sınırı zorlamaktadır. Öte yandan dünya genelinde moleküler tanıya ve yeni ilaçlara erişim de sorunlar olduğu bilinmektedir. Bu modern tanı, uygun cerrahiye erişim desteklenmelidir. Kanser sağlık hizmetlerinde eşitsizliklerin giderilmesi önemlidir. Kanser ölümlerinin yüzde 70’i düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerdedir. Yüksek gelirli ülkelerde tedavi hizmetlerine erişim yüzde 90 olmasına karşın düşük gelirli ülkelerde bu oran yüzde 30’un altındadır. Hizmete erişimde genel sağlık sigortası kapsamında kanser hizmetleri, tanı ve tedaviye erişim kritiktir. Moleküler tanı yöntemlerine erişim dünyada ve ülkemizde rasyonel planlamalara dahil edilmelidir. Ülke politikalarında, kanser kontrol planı da dikkate alınmalıdır.
COVID-19 sürecinde, taramaların aksaması, hizmete erişimde sorunlar ve tanıda gecikmeler nedeniyle; kanserde korunmadan tedaviye tüm aşamalarda aksamanın olumsuz etkileri göz önünde bulundurulmalıdır” dedi.

Honda’nın Hidrojen Çalışmaları Hız Kazandı

Okuma Süresi:4 Dakika, 1 Saniye

Honda, hidrojen alanındaki gelişmelerin detaylarına ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Bu toplantı kapsamında güncel çalışmalarını ve gelecek hedeflerini paylaşan Honda, hidrojeni birçok farklı alanda kullanarak karbon nötr bir toplum hayaline ulaşmayı amaçlıyor. Honda, 2050 yılına kadar tüm ürünlerinde ve kurumsal faaliyetlerinde karbon nötr hale gelmeyi hedefliyor. Tüm faaliyetleri kapsayan bu hedef doğrultusunda Honda, girişimlerinde elektrikle birlikte hidrojeni yüksek potansiyelli enerji taşıyıcılarından biri olarak konumlandırıyor. Honda, hidrojen teknolojisinin temeli olan yakıt hücresi sisteminin uygulamalarını, ürettiği hidrojen yakıtlı otomobillerin (FCEV) yanı sıra farklı uygulama alanlarında da genişleterek karbon salımını düşürmeyi planlıyor.

Hidrojen yakıt hücreli sistemin gelişimi
Honda, karbon nötr bir toplumun gerçekleştirilmesine yönelik hidrojenin potansiyeline odaklanan ilk şirketlerden biri olmasıyla öne çıkarken; yaklaşık 30 yıldır hidrojen teknolojileri ile FCEV’lerin araştırma ve geliştirme çalışmalarını yürütüyor. Honda, 2013 yılında beri yeni nesil yakıt hücresi sisteminin geliştirilmesi konusunda General Motors ile ortak çalışıyor. Bu kapsamda Honda, 2024 yılında Kuzey Amerika ve Japonya’da GM ile ortaklaşa geliştirilen yeni nesil yakıt hücresi sistemine sahip bir FCEV modelini piyasaya sürmeye hazırlanıyor. İki şirketin bilgi birikimi, teknolojik bilgisi ve ölçek ekonomisinin katkısı ile Honda’nın 2019 yılında ürettiği Clarity yakıt hücresinin maliyetinin üçte birine düşürülmesi ile ortaya çıkan bütçe, modelin diğer özelliklerindeki iyileştirmelerde kullanıldı. Bu gelişmeler ışığından gelecek vizyonunu da şekillendiren Honda, gelişmiş yakıt hücreli araçların kullanımının popülerliğini göz önünde bulundurarak gelecekteki yakıt hücresi teknolojilerine odaklandı. Honda, yakıt hücresi sisteminin geleneksel dizel motorlarla aynı düzeyde olmasını sağlayacak kullanılabilirliği ve toplam maliyeti hayata geçirmek için çalışmalarına devam ediyor.

Diğer yandan Honda, geliştirdiği hidrojen teknolojilerinin kullanılabileceği başka bir potansiyel alan olan uzayda da iş birliklerine imza atıyor. Honda, Japonya Havacılık ve Uzay Araştırma Ajansı (JAXA) ile ortak araştırma ve geliştirme çalışmalarını duyurdu. Bu kapsamda 2022 yılında Honda ile JAXA arasında uzaydaki yaşam alanlarında elektrik sağlamak üzere tasarlanan “dolaşımlı yenilenebilir enerji sistemi” ile ilgili bir araştırma ve geliştirme sözleşmesi imzalandı.

Hidrojen yakıt hücreli ürünlerin satışı ve kapsamı
Honda, sıfır karbon hedefi kapsamında odaklandığı hidrojen teknolojilerini hayata geçirerek 2020’lerin ortalarında yeni nesil yakıt hücresi sistemi modüllerinin satışına başlamayı planlıyor. Honda, ilk satış planını yılda 2 bin adet olarak öngörürken; 2030’da 60 bin adede ve 2030’ların ikinci yarısında yılda birkaç yüz bin adede çıkararak satışları kademeli olarak artıracak.

Enerjiyi yüksek yoğunlukta depolayabilen ve taşıyabilen, depoyu hızlı bir şekilde doldurabilen hidrojenin, bu özelliklerinden dolayı, yakıt hücresi sistemini yoğun olarak kullanan büyük boyutlu mobilite ürünleri ve büyük ölçekli araçlar için bir güç kaynağı olarak etkili olması bekleniyor. Bu özelliklere ve güçlü yönlere bağlı olarak Honda, hidrojen çalışmalarının ilk aşaması için yakıt hücresi sistemi uygulamalarına yönelik dört temel alan belirledi. Honda, yakıt hücresi sistemini müşterilerin ürünlerine uyarlama çalışmalarının yanı sıra aynı zamanda satış sonrası bakım ve istikrarlı bir hidrojen tedariki gibi operasyonel destek de sunacak.

1) Hidrojen Yakıt Hücreli Elektrikli Araçlar (FCEV)
Honda, tamamen yeni FCEV modelinin satışına 2024 yılında Kuzey Amerika ve Japonya’da başlamayı planlıyor. Bu model, geçen yıl Kuzey Amerika’da tanıtılan CR-V’yi temel alacak ve yeni nesil yakıt hücresi sistemi ile donatılacak. Kısa sürede dolan yakıtı ile uzun mesafeli sürüş sağlayan FCEV’lerin avantajlarına ek olarak model, evde şarj edilebilen EV’lerin rahatlığını sunan bir eklenti işlevine sahip olacak.

2) Ticari araçlar
Honda, Japonya’da 31 Mart 2024’tan önce Isuzu Motors ile ortaklaşa araştırılan bir prototip yakıt hücreli ağır hizmet kamyonunun tanıtım testlerine kamusal yollarda başlamayı planlıyor. Ayrıca Honda, 2023’ün ocak ayında Çin’in Hubei eyaletinde Dongfeng Motor Group ile iş birliği kapsamında yeni nesil yakıt hücresi sistemli ticari kamyonların test sürüşlerine başladı.

3) Elektrik santralleri
Honda, ileriki yıllarda artan enerji ihtiyacı için temiz ve sessiz bir yedek güç kaynağı olarak yakıt hücresi sistemlerinin uygulanmasını öneriyor. Bu konuda ilk adım olarak American Honda Motor, ABD California’da bulunan kurumsal kampüsüne Honda Clarity Fuel Cell araçlarındaki yakıt hücresi sistemlerini yeniden kullanan yaklaşık 500kW kapasiteli sabit bir yakıt hücresi elektrik santrali kurdu. İstasyonun kampüsün veri merkezi için yedek güç kaynağı olarak işletimi bu ayın sonlarında başlayacak. Bu testin ardından Honda, sabit yakıt hücresi elektrik santrali teknolojilerini dünya genelindeki Honda fabrikalarına ve veri merkezlerine uygulamaya başlayacak.

4) İnşaat makineleri
Honda, yakıt hücresi sistemini ilk olarak inşaat makineleri pazarının büyük bir bölümünü oluşturan ekskavatörlere ve tekerlekli yükleyicilere uygulamak için çalışmalara başlayacak. Bu konunun hayata geçirilmesi için Honda ayrıca inşaat sektörü dernekleri ve ilgili taraflarla birlikte çalışacak.

Hidrojen ekosistemlerinin kurulmasına yönelik girişimler
Yakıt hücresi sistemlerinin yaygın olarak kullanılmasını sağlamak için hidrojen tedarikini içeren hidrojen ekosistemlerinin oluşturulmasının kritik öneme sahip olduğunun altını çizen Honda, Japonya Hidrojen İstasyonu Ağı Ortak Şirketi’ne (Japan H2 Mobility/JHyM) katılarak Japonya’da Shell ve FirstElement Fuel gibi hidrojen istasyonu işletmeleri ile Kuzey Amerika’da hidrojen istasyonu ağlarının genişletilmesini destekliyor. Japonya’da, Marubeni Corporation ve Iwatani Corporation ile birlikte bir hidrojen ekosisteminin kurulması için çalışan Honda, Avrupa’da da yenilenebilir enerji ve hidrojeni birleştiren bir enerji ekosisteminin tanıtım testini yapmayı planlıyor. Mühendislik çalışmaları ile daha yaşanabilir bir dünyayı hedefleyen Honda, hidrojen ekosistemlerinin kurulmasında aktif rol almayı, ulusal ve yerel yönetimler tarafından düzenlenen projelere proaktif olarak katılmayı, bu girişimler aracılığıyla hidrojen alanındaki yeni şirketlerle ortaklıklar kurmak için çalışmalar yapmayı planlıyor.

Can Yayınları’ndan Tüm Üniversite Öğrencilerine 100 TL!

Okuma Süresi:23 Saniye

Geçtiğimiz aylarda okurlarına isme özel kutularda teslimat, 200’den fazla kitap için geçerli olan “10 TL”, sürpriz “Yılbaşı Kampanyası” vb. kampanyalarıyla büyük ilgi gören Can Yayınları, tüm üniversite öğrencilerine tek kullanımlık 100 TL indirim çeki hediye ediyor.

canyayinlari.com’da, edu.tr uzantılı e-posta adresiyle üyelik oluşturan üniversite öğrencileri, CAN100EDU indirim kodunu girdikten sonra kampanyadan faydalanabiliyor.

İndirim kodunun geçerli olabilmesi için sepet tutarının minimum 300 TL olması gerekiyor. Kampanya kapsamında tanımlanan hediye çeki 31 Mayıs 2023 tarihine kadar kullanabilecek.

İş dünyasını bekleyen yeni zorluk: Küresel resesyon!

Okuma Süresi:3 Dakika, 48 Saniye

Aon, belirsizliklerin hakim olduğu dünyamızda iş liderlerine yol haritalarını çizmek için oldukça faydalı bilgiler sunan 2022 yılı “Üst Düzey Yönetici Risk Anketi” sonuçlarını açıkladı.

“Belirsizlik Döneminde Daha İyi Kararlar Almak” ana teması altında hazırlanan araştırma Eylül 2022’de ABD, AB ve Birleşik Krallık’taki C-seviye liderler ve kıdemli yöneticilerin katılımı ile gerçekleşti. Anketteki sorulara en az 500 çalışanı olan şirketlerden 800 kişi yanıt verdi. İş liderlerinin ekonomik görünüm, öne çıkan riskler, risk iştahı, değişen şartlar ve karar verme süreçleri hakkındaki beklentilerinin paylaşıldığı araştırmada risklere hazırlıklı şirketlerin ve kendine güvenen liderlerin özelliklerine de yer verildi.

Aon Türkiye Eş-CEO’su Selda Oknas Tanbay hazırladıkları araştırmayla ilgili yaptığı değerlendirmede, “Modern dünyamız giderek daha fazla değişken ve belirsiz dönemlerden geçiyor. İş liderleri de her gün hem bilinen tehditleri hem de öngörülemeyen riskleri yönetmek zorunda kalıyor. COVID-19 salgını da sadece risklere yön vermekle kalmadı, aynı zamanda iş liderlerinin ortaya çıkan risklere hazırlanma şeklini de temelden değiştirdi. Aon’un Üst Düzey Yönetici Risk Anketi, belirsizliklerle dolu bu yeni çağda iş liderlerinin nelere hazırlandıklarını, hangi konularda kendilerine güvendiklerini ortaya çıkarıyor.” dedi.

Ekonomik görünüm: İş dünyası resesyon bekliyor
Anket sonuçlarına göre küresel iş liderlerinin çoğunluğu (yüzde 79) önümüzdeki yıl içinde bir resesyon beklerken yüzde 43’ü bunun çok yüksek bir ihtimal olduğuna inanıyor. Buna karşın liderlerin sadece üçte biri (yüzde 35) kendilerini ekonomik gerilemeye karşı çok hazırlıklı, yüzde 47’si biraz hazırlıklı hissediyor. Çok az hazırlıklı hissedenlerin veya hiç hazırlıklı hissetmeyenlerin oranı ise yüzde 18.

Öne çıkan riskler: Şirketler enflasyon ve ekonomik risklere odaklanıyor
2022 yılında iş liderleri için en büyük endişe kaynaklarına bakıldığında geçen yıl 10. sırada yer alan enflasyon bu yıl ilk sıraya yükseldi. Yüksek maliyetler/enflasyon (yüzde 43) ve finansal kriz (yüzde 42), bu yıl için en büyük endişe kaynakları. Üçüncü sırada ise yüzde 42 ile enerji arzı riski yer alıyor. Geçen yılın ilk iki riski olan siber saldırılar ve gelecekteki bir küresel salgın, bu yıl sırasıyla 4. ve 8. sıraya geriledi. 2021 yılında 16. sırada bulunan şirketin fikri mülkiyetinin değerlendirilmesi/korunması riski (yüzde 35) bu yıl yedi sıra yükselerek 9. sıraya yükseldi. 2020 yılında 16. sırada yer alan iklim değişikliği ise geçen yıl 12. sıraya kadar yükselmesinin ardından bu yıl yüzde 34 ile ilk 10’a girdi.

Risk iştahı: Kendine güvenen liderlere göre riskler birbirleri ile bağlantılı
Kendilerini resesyona girerken çok hazırlıklı hisseden şirketler için bu riski ele almak bir seçim değil, hayatta kalma meselesi. Çok hazırlıklı liderlerin yüzde 62’si, şirketlerinin mevcut ekonomik ortam nedeniyle bu riske yanıt verme iştahlarının arttığı konusunda hemfikir. Bu liderlerin yüzde 61’i ise tüm risklerin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve en başarılı şirketlerin nereden geldiklerine bakmaksızın risklerin üstesinden gelebileceğini düşünüyor. COVID-19 salgını liderlere ortaya çıkan yeni risklere nasıl hızlı yanıt vereceklerini de öğretti ve bu da resesyona girerken onlara güven veriyor.

Değişen koşullar: Uzun vadeli yatırımlardan ödün verilmiyor
Araştırmaya göre risklere hazırlıklı şirketlerin liderleri yaklaşan resesyona hazırlanmak için de harekete geçiyor. Çok hazırlıklı liderlerin yüzde 68’i pazarlama bütçelerini azaltıyor ve yüzde 66’sı fiyatları artırıyor. Buna karşın bu liderler krize daha az hazırlıklı meslektaşlarına kıyasla işe alımları yavaşlatmaya veya sermaye yatırımlarını ertelemeye direniyor.

Karar süreçleri: Dış kaynaklara değer veriliyor
Krizlere çok hazırlıklı liderler, daha az hazırlıklı meslektaşlarına göre BT ve kurum dışındaki danışmanlara daha fazla değer veriyor. Çok hazırlıklı liderlerin yüzde 62’si, iyi bir dış danışman veya müşavirin şirketlerinin daha iyi kararlar alma ve riskleri ele alma becerisini geliştirmeye yardımcı olabileceği konusunda hemfikir. Buna karşılık, çok hazırlıklı olmayan liderlerin sadece yarısı aynı şekilde düşünüyor.

Kendine güvenen liderlerin ve risklere hazırlıklı şirketlerin temel özellikleri
Aon’un araştırmasında kendine güvenen liderlerin ve risklere hazırlıklı şirketlerin 4 temel özelliği ise şu şekilde sıralanıyor:

  • Riski kabul ediyorlar: Kendilerini resesyona girerken çok hazır hisseden şirketler için riski ele almak bir seçim değil, hayatta kalma meselesidir.
  • Uzun vadeli yatırımlarda frene basmıyorlar veya gelecekti riskleri göz ardı etmiyorlar:Yaklaşan resesyona rağmen, kendine güvenen şirketler işe alımları yavaşlatmaya veya sermaye yatırımlarını ertelemeye direniyor. Enflasyon ve artan enerji maliyetleri gibi kısa vadeli risklerden endişe duysalar da artan sosyal eşitsizlik, kripto para birimi ve piyasadaki çalkantılar gibi daha uzun vadeli riskleri gözden kaçırmıyorlar.
  • İç ve dış paydaşların analiz ve tavsiyeleri daha iyi kararlar almak için hayati önem taşıyor:Liderler şirketlerini resesyona karşı korumak için pozisyon alırken en hazırlıklı olanlar, C-seviyesinden giriş seviyesine kadar şirket içi ekiplerinden gelen tavsiyelere odaklansa da dışarıdan yardıma da açıklar.
  • COVID-19, risklerin birbiriyle bağlantılı olduğunu gösterdi: Geçmiş yıllarda olduğu gibi, iş liderlerinin çoğunluğu COVID-19’u tek seferlik bir olay olarak değil, yeni riskleri ortaya çıkaran ve nasıl düşünmeleri gerektiğini değiştiren bir olay olarak görüyor. En hazırlıklı liderler, COVID-19’un kendilerine yeni ortaya çıkan risklere nasıl hızlı yanıt vereceklerini öğrettiğine ve bunun da resesyona girerken kendilerine güven verdiğine inanıyor.

Üç büyüklerin finans liginde lider kim? KPMG Türkiye açıkladı…

Okuma Süresi:3 Dakika, 13 Saniye

Yeni spor yasası ile birlikte spor kulüplerinde artık kurallar değişti. Nisan 2022 tarihinde çıkan yeni spor yasası ile birlikte bir spor kulüplerinin finansal performansı, denk bütçe, harcama limitleri gibi hususlar çok daha önemli hale geldi. Yıl sonuna doğru çıkan 4 yönetmelik ile de yeni spor yasası, alt mevzuatları ile şekillenmeye devam ediyor.

KPMG Türkiye, ülkemizde halka açık spor kulüplerinin Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda (KAP) yayımlanan 1 Haziran – 30 Kasım 2022 dönemine ait 6 aylık finansal tabloları ve denetim raporlarına dayanarak dikkat çekici rakamları ve hususları kamuoyu ile paylaştı.

KPMG Türkiye Direktörü Bora Yargıç yaptığı açıklamada, “Sermaye Piyasası Kuruluna (SPK) tabi halka açık futbol kulüplerimizden Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray 2022 ve 2023 sezonunu kapsayan ilk 6 aylık finansal tablolarını Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda açıkladılar. Bu kulüplerin 2022 – 2023 sezonunda sahadaki performansları her ne kadar iyi gitse de geleceklerini belirleyecek finansal performansları her zaman gündemlerinde olacaktır. Paylaşılan sonuçlara göre Fenerbahçe hem gelir ve hasılatta hem de borçta lider olurken negatif özsermayede ise Beşiktaş başı çekti. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın açıklanan finansal tablolarına göre en çok dikkat çeken diğer bir husus ise bilançoların kaynaklar (pasif) kısmında duran ve borç olarak görülen kısım oldu. 3 büyüklerin bankalar birliği konsorsiyumları ile yaptıkları yeniden yapılandırma anlaşmalarının sonuçları ve etkilerini finansal tablolarda ve raporlarda net olarak görmek mümkün. Bankalar birliği konsorsiyumu ile spor kulüplerinin yaptıkları yapılandırma anlaşmaları bu spor kulüplerinin finansal tablolarında pozitif etki yaratırken nakit akışı sağlamalarına da katkısı oldu. Üç büyük futbol kulübünde asıl sıkıntı gelir tarafında sürekliliği olmayan ve yeterli gelir yaratamamanın verdiği negatif tablo oldu. Bu futbol sezonu gerek finansal ve mali açıdan gerekse sportif başarı açısından oldukça önemli bir sezon. KAP’ta açıklanan finansal tablo verilerine bakıldığında, tüm spor kulüpleri için istikrarlı ve kayda değer artış gösteren gelir ve hasılat kalemlerinin yaratılması en önemli unsur olarak öne çıkıyor. Sportif başarı ile alınabilecek lig şampiyonluğu ve Avrupa kupalarında elde edilebilecek sportif başarılar ile elde edilecek gelirler, spor kulüplerinin hem hasılat ve gelir kalemlerinde artışa hem de yeni sponsorluk anlaşmaları ile gelir yaratmalarına neden olacak bu da doğrudan finansal tablolara olumlu yansıyacaktır.” dedi.

KPMG Türkiye’nin finansal tablolar ve denetim raporlarına dayanarak yaptığı değerlendirmeye göre Türkiye Spor Toto Süper Lig’indeki üç büyük futbol kulübünün 6 aylık finansal performansları şu şekilde gerçekleşti:

Hasılat ve satış geliri en fazla olan kulüp Fenerbahçe
Hasılat ve satış geliri en fazla olan kulüp yaklaşık 1.036 milyon TL ile Fenerbahçe A.Ş. olurken Beşiktaş A.Ş 659 milyon TL ile ikinci, Galatasaray A.Ş. ise 592 milyon TL ile üçüncü sırada yer aldı. Fenerbahçe A.Ş. bu dönem için yaklaşık 261 milyon TL brüt kâr açıklarken Galatasaray A.Ş. 254 milyon TL, Beşiktaş A.Ş. ise 72 milyon TL dönem zararı açıkladı.

En borçlu kulüp de Fenerbahçe
Açıklanan mali tablolara göre net finansal borçları en fazla olan kulüp Fenerbahçe A.Ş. olarak dikkat çekiyor. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın 30 Kasım 2022 itibarıyla borç durumu şu şekilde gerçekleşti: Fenerbahçe A.Ş. 3.570 milyon TL ile ilk sırada yer alırken Beşiktaş A.Ş. 3.231 milyon TL ikinci Galatasaray A.Ş. ise 2.648 milyon TL ile üçüncü sırada yer aldı.

Öz kaynaklar üç büyük kulüp için de negatif bakiye veriyor
Üç büyük spor kulübü Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray ile ilgili raporların görüş kısmında belirtilen “borca batıklık” uyarısı dikkat çekiyor. Bilançoların pasif kısmında yer alan özkaynaklar, üç kulüpte de negatif bakiye veriyor. Mali tablolara göre; Beşiktaş A.Ş.’nin öz sermaye toplamı -2.485 milyon TL, Galatasaray A.Ş.’nin -1.390 milyon TL, Fenerbahçe A.Ş.’nin ise -1.045 milyon TL oldu. Öz sermaye tarafında ise en yüksek negatif sermaye Beşiktaş A.Ş’ye ait. Beşiktaş yaklaşık olarak Fenerbahçe ve Galatasaray’ın negatif öz sermayelerinin toplamına eşit bir öz sermaye eksisiyle karşı karşıya kaldı. Bununla birlikte finansal tablolar tüm kulüplerin kardan zarara geçmiş olduklarına da işaret ediyor. Esas faaliyet zararları önceki dönemle karşılaştırıldığında Galatasaray A.Ş.’de yüzde 329 artış görünürken Beşiktaş A.Ş.’de yüzde 2 azalma oldu.

Şikayetvar açıkladı: Türkiye 2022’de en çok nelerden şikayet etti?

Okuma Süresi:4 Dakika, 11 Saniye

450 bine yakın şikayet çözüme kavuştu

Şikayetvar’ın açıkladığı verilere göre 2021’de 150 bin 185 olan kayıtlı marka sayısı 2022’de 162 bin 48’e ulaştı. 2022’de aylık ortalama ziyaretçi sayısı 500 bin artan platformda 18 milyon 581 bin 280 ziyaret gerçekleşti. 2022’de Şikayetvar üzerinden toplam 449 bin 359 şikayet çözüme kavuştu. 2021’de 7 milyon 683 bin 504 olan toplam üye sayısı 2022’de yüzde 24 artışla 9 milyon 250 bin 553’e yükseldi. 2022’de platforma 3 milyon 359 bin 451 şikayet ulaştı. Verilere göre e-ticarette gerçekleştirilen kampanyaların da etkisiyle 22 milyon 839 bin 216 ziyaretçi sayısıyla aralık ayı Şikayetvar trafiğinin en yüksek olduğu olarak öne çıktı.

Müşterisini en çok hangi sektör memnun etti?

Çözüm platformu Şikayetvar’ın verilerine göre 2022’de müşterisini en çok memnun eden sektör geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yüzde 54’lük memnuniyet oranı ile anne-bebek-çocuk sektörü oldu. Endüstriyel makineler sektörü yüzde 52 memnuniyet oranıyla ikinci sırada yer alırken emlak ve inşaat sektörüyle internet platformları müşterisini en çok dinleyen diğer sektörler oldu.

Şikayetvar’da en çok merak edilen sektörler

2022’de Şikayetvar’da en çok ziyaret edilen sektör 27 milyon 738 bin 336 ziyaretçi sayısı ile e-ticaret sektörü oldu. Finans (25 milyon 771 bin 527) en çok ziyaret edilen ikinci, internet platformları ise (23 milyon 847 bin 604) üçüncü sektör olarak sıralandı. Kamu, sağlık ve cep telefonu sektörleri platformda en çok merak edilen sektörler oldu. 2021’de platformda en çok ziyaret edilen sektörler ise sırasıyla finans, e-ticaret ve internet olmuştu.

Vize sorunu 2022’de şikayetleri de beraberinde getirdi

Şikayetvar’ın 2022 verilerine göre yıl içinde şikayet artış oranıyla dikkat çeken kategorilerin başında yüzde 419’luk bir yükselişle vize aracılık ve danışmanlık firmaları geldi. Yüzde 347’lik şikayet artış oranına sahip bahis siteleri ikinci sırada yer alırken onu vakıf ve dernekler kategorisi izledi (yüzde 274). Verilere göre cinsel sağlık ürünleri ve ulaşım uygulamaları 2022’de en çok şikayet artışına sahip diğer sektörler oldu.

2022’de en çok şikayet edilen sektör e-ticaret oldu

Şikayetvar verilerine göre 469 bin 961 şikayet sayısıyla geçmiş yıllarda olduğu gibi 2022’de de en çok şikayet e-ticaret sektörüne geldi. 360 bin 439 şikayet sayısıyla finans en çok şikayet edilen ikinci sektör olarak öne çıkarken, finans sektörünü sırasıyla iletişim (267 bin 30), kargo-nakliyat (245 bin 308) ve internet platformları (226 bin 958) takip etti. 2021’in en çok şikayet edilen sektörleri sırasıyla e-ticaret, finans ve internet olmuştu.

Tüm sektörlerde ciddi güven kaybı yaşandı

E-ticarette kampanya dönemlerinde yaşanan sıkıntılar, finans sektöründe harcama itirazlarının çok fazla olması, iletişim sektöründe habersiz çekilen ücretler bu yıl en fazla tüketicilerin mağdur olduğu konular arasında yer aldı. Şikayetvar verilerine göre genel olarak 2022’de tüm sektörler düşünüldüğünde tüketicinin en çok dile getirdiği konuysa ciddi bir güven kaybının olmasıydı.

E-ticarette taklit siteler mağduriyet yarattı

2022 yılında e-ticaret sektöründe büyük firmaların sitelerinin taklit edilmesi insanların mağduriyetine ve büyük güven kayıplarına sebep oldu. İndirimli ürünlerin gönderilmemesi, düşük fiyatlı siparişlerin iptal edilip aynı ürünlerin yüksek fiyattan satışa konulması ve tedarikte olmayan ürünlerin satışa konulması gibi nedenlerden dolayı tüketiciler nezdinde 2022 yılı e-ticaret özelinde gerçekleştirilen kampanya dönemlerinin eskisi kadar fayda sağlamadığı bir yıl olarak değerlendirildi. Vaat edilen ürünlerin gönderilmemesi, büyük firmaların bile gönderdikleri ürünlerde kalite sıkıntısının olması tüketicilerin firma ismine duyduğu güveni zedelediği gözlemlendi.

Finans sektöründe güven kaybı yaşandı

Şikayetvar verilerine göre, 2022 yılı finans sektöründe de güven kaybının yaşandığı bir yıl olarak tarihe geçti. Büyük miktardaki paralar çekilirken müşterinin bilgilendirilmemesi, provizyonda bekletilen işlemlerin iptal edilmemesi bu güven kaybının sebepleri arasında yer aldı. Finans sektöründe öne çıkan diğer şikayet konuları şu şekilde sıralandı: Kart aidatı ve işlem ücretlerinin hâlâ alınması, bankaların “krediniz hazır” diyerek müşterileri şubeye çağırıp vaat ettikleri kredi miktarlarını vermemesi, bankaya maaş taşındığında vaat edilen promosyon miktarlarının yatırılmaması…

Habersiz abonelikler ve fahiş fiyatlar iletişim sektöründe can sıktı

2022 yılında iletişim sektöründe en çok yaşanan sıkıntılar ise sırasıyla şöyle sıralandı:

Operatörlerin habersiz şekilde içerik servislerine abonelikler yaparak haksız ücret talep etmesi, yükselen enflasyonla beraber paket fiyatlarındaki fahiş artışlar, vaat edilen hizmetin sunulmaması…

Şikayetvar’da en çok hangi markalar merak edildi?

Şikayetvar’da 2022’de sayfası en çok aranan marka 3 milyon 862 bin 958 sayfa görüntülenmesiyle Instagram oldu. Instagram’ı, Xiaomi (3 milyon 394 bin 2), Numara Kime Ait (3 milyon 133 bin 65) ve Trendyol (2 milyon 835 bin 633) izledi.

En çok şikayet eden şehir bu yıl da değişmedi

Nüfus ortalamasına göre 2022’de bin kişi başına düşen şikayet sayısı baz alındığında 63.4 şikayet yoğunluğuyla en çok şikayet eden şehir İstanbul oldu. İstanbul’u; Antalya, Ankara ve İzmir takip etti. Şikayetvar verilerine göre geçmiş yıllarda olduğu gibi 2022’de Muş en az şikayet oluşturan il olarak kaydedildi. En az şikayetçi olan diğer iller Hakkari, Adıyaman ve Kars olarak sıralandı.

En çok şikayet aralık ayında geldi

Şikayetvar verilerine göre 2022’de 312 bin 182 şikayet sayısıyla en çok şikayet aralık ayında geldi. 2022’de en çok şikayet edilen gün pazartesi, Türkiye’nin en çok şikayet ettiği saat ise olarak 14:00 kaydedildi. Yıl boyunca en çok şikayetin geldiği tarih 29.11.2022 olarak belirlendi.

VMware’in Yeni Araştırmasına Göre Şirketler ve Çalışanlar, Çalışma Alanına Yönelik İnovasyonlarda Fikir Ayrılığı Yaşıyor

Okuma Süresi:3 Dakika, 17 Saniye

VMware, Inc.’nin gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre EMEA’dan ankete katılan her üç kişiden neredeyse ikisi (yüzde 62), çalışanların işlerini ofiste yapması durumunda şirketlerinin daha yenilikçi olacağına inanıyor.

Vanson Bourne’un VMware adına gerçekleştirdiği The Distributed Work Dilemma: When Innovation and Job Satisfaction Compete isimli araştırma, ankete katılanların kendilerini inovasyon yapmaya en elverişli hissettikleri yerle ilgili görüşlerinin, çalışmayı tercih ettikleri yerle çeliştiğini gösteriyor. EMEA’daki katılımcıların yüzde 81’i, herhangi bir yerden çalışabildiklerinde bağlı oldukları şirketle daha mutlu oluyor. Ek olarak EMEA’da her yerden veya hibrit çalışma ilkeleriyle ofiste veya uzaktan çalışabilen kişilerin yarısından fazlası (yüzde 56), pandemi öncesine kıyasla ekiplerinin moralinin, yaratıcılığının (yüzde 52) arttığını ve birlikte daha fazla çalıştıklarını (yüzde 53) belirtiyor.

Tüm dünyada ekonomik belirsizliklerin arttığı bu dönemde kurum liderleri inovasyonu ve verimliliği artırma umuduyla çalışanları geri ofise çağırabilir ancak bundan umulan faydanın ne kadar gerçekçi olduğu konusunda bir netlik olmadığı görülüyor.

Her yerden ve hibrit çalışma ilkelerine sahip şirketlerin çoğunluğu, inovasyonu ve inovasyonların şirketleri ve çalışanları üzerindeki etkisini ölçmek için resmi metrikleri kullanıyor. uzaktan çalışma ilkesine sahip EMEA’daki şirketlerin neredeyse tamamının (yüzde 97) inovasyon seviyesini ölçmek için kullandığı bir metrik bulunurken sadece ofiste çalışma ilkesini benimseyen şirketlerde bu oran yüzde 82’ye düşüyor.

VMware Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Son Kullanıcı Bilişimi Genel Müdürü Shankar Iyer, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Ekonomik belirsizliğin artması, şirketlerin inovasyona ve verimliliğe daha fazla odaklanmasına neden oluyor ancak bunun için daha esnek çalışma koşulları için atılan adımların kaldırılmaması gerekiyor. Yaptığımız araştırma, hibrit çalışma yönteminin daha mutlu, tutkulu ve birlikte çalışan ekiplerin oluşmasına yardımcı olduğunu gösteriyor ve tüm bunlar da verimliliğin artmasını sağlıyor. Çalışanlar, yapabilecekleri en iyi işin hibrit çalışma imkanına ve bu imkanı destekleyen araçlarla ortaya çıkacağına inanıyor ancak şirket yöneticileri inovasyonların ofisteki çalışmalardan çıkacağına inanıyor. Araştırmamız, isteklerin gerçekliği geride bırakmaması için daha fazla şirketin oluşan etkiyi ölçmek üzere resmi ölçütler kullanması gerektiğini gösteriyor. Özellikle hibrit çalışma politikaları benimseyenler, bunu çok ciddiye alıyor.”

Ankete EMEA’daki şirketlerden katılanların neredeyse dörtte üçü (yüzde 72), önümüzdeki 12 ay içinde dijital kültürlerine önemli miktarda yatırım yapacağını, üçte biri (yüzde 32) ise inovasyona ve yaratıcılığa güç veren yatırımlara öncelik vereceğini belirtiyor. Kurumsal verimlilik elde etmek, maliyetleri azaltmak veya pazardaki payı artırmak için inovasyonu desteklemek artık her şirket için bir zorunluluk haline geliyor.

Otomasyon ve dijital araçlar, şirketlerin daha az çalışmayla daha fazlasını yapmasına yardımcı oluyor. Otomasyona yapılan yatırımların arttığı şirketlerden EMEA’da olanların neredeyse yarısı (yüzde 46) çalışan deneyimini ve verimliliği iyileştirmek için otomasyona yatırım yapıyor. Ayrıca yüzde 43’ü de inovasyonu hızlandırmak, yüzde 49’u ise daha hızlı ve uygun maliyetli operasyonlar oluşturmak için odağını otomasyona çeviriyor. Hibrit veya uzaktan çalışma ilkeleri uygulayan şirketlerin yalnızca ofisten çalışma ilkelerini benimseyen şirketlere kıyasla daha fazla yatırım yaptığı görülüyor. Bu da inovasyona ve verimliliğe öncelik verilmesi gerektiğini, ancak bu sırada çalışma yeri için oluşturulan esnekliklerin kaldırılmaması gerektiğini gösteriyor.

Iyer sözlerine şöyle devam ediyor: “Tüm çalışanların işlerini ofisten yapacağına işaret eden bir dönüm noktasının gerçekleşeceğinin garantisini vermek mümkün değil. Şirketlerin, çalışan verimliliğini ve motivasyonunu düşürmeden inovasyonu artırmak konusunda bir denge kurması gerekiyor. Dijital işbirliği araçlarına, otomasyona ve ekip oluşturma ilkelerine yatırım yapan kurumsal liderler, ofisten veya uzaktan çalışma esnekliğini sağlarken verimliliği ve başarıyı da artırabilir.”

The Distributed Work Dilemma: When Innovation and Job Satisfaction Compete araştırmasında çalışma alanı inovasyonlarına ek olarak pek çok konu başlığı yer alıyor. Bunlar arasında aşağıdakiler yer alıyor:

  • İş Verenle Çalışan Arasındaki Güç Değişimi: Büyük İstifa Dalgası ve neredeyse tüm dünyada görülen kalifiye çalışan eksikliği, son zamanlarda çalışanları daha kritik bir konuma getirdi. Mevcut ekonomik iklim de iş veren ile çalışan arasındaki güç dinamiğini etkileyen faktörler arasında yer alıyor ve çalışanlar burada daha avantajlı görünüyor. Daha fazla bilgi, buradaki infografikte yer alıyor.
  • Kalifiye Çalışan Eksikliği ve İş Devrindeki Artış: Son iki yılda iş tatmininin artmasına rağmen sektörlerin, departmanların ve bölgelerin tamamında kalifiye çalışan eksikliği gözlemleniyor. Özellikle siber güvenlik ekiplerinde iş devrinin hızı çok daha yüksek.
  • Otomasyon, Her Yerde ve Hibrit Çalışmayı Kolaylaştırıyor: Teknoloji ve özellikle de otomasyon yatırımları inovasyonun dağıtık ortamlarda bile gerçekleşmeye devam etmesini sağlamak ve ekiplerin birlikte çalışmasını kolaylaştırmak için kritik öneme sahip. Daha fazla bilgi, buradaki infografikte yer alıyor.
Exit mobile version
%%footer%%