Kategori: Atıf Ünaldı
Fikri Trendler 2024
Atıf Ünaldı
The Ekonomist’in 2024 öngürüleri sayısı yayınlandı. Biz de size kısaca bu listeyi hafta içinde ilettik. Tabii bir Netizenler olarak, olayları değil fikirleri tartışmayı seviyoruz. İşte size gelecek on yılın fikri trendleri. Derdimiz fikirler olunca öyle üçleyelim, aman 10’a tamamlayalım gibi dertlerimiz yok. Olduğu kadarını yazdık:
1. Analiz : İnsanlık olarak herşeyi yanlış analiz ettiğimizi farkettiğimiz bir on yıla giriyoruz.
2. Yapay Zekanın Yeri : Yapay zekanın bize varoluş nedenimizi göstermenin çok gerisinde olduğunu uzun zamandır farkediyoruz. Artık onun yardımcımız olduğunu farkedeceğiz. Belki de Noah Hariri’nin bahsettiği üst insanın ilk modülü yapay zeka olacak.
3. Merkeziyetsizleşme : Her ne kadar yapay zeka yüzünden gözden düşmüş gibi görünse de bu gelecek on yılın asprinidir. Nerede bir sorun görüyorsanız çözümü merkeziyetsizleştirme olacaktır.
4. Yeniden Tanımlar : Bu yıl Türkiye’deki eventler içnde konseptini en beğendiğim Brandweek oldu. Sloganı “Yeniden Düşün, Yeniden Yarat, Yeniden İnşa Et”. Bütün tanımları bu on yılda yeniden yapacağız. Mesela pandemi bize gösterdi ki; uzaylı istilası zaten virüslerle hayatımızda. Yani öyle World War Z’yi beklememiz gerekmiyor.
5. Parçalara ayrılma (fragmentation) : Önce medyada başlayan bu fikir bizi milyonlar satan Newsweek ve Time dergilerinden, 3-5 bin satan erkek sağlık dergilerine getirdi. Şimdi elektrikli otomobillerle aynı şeyi otomotiv sektöründe yaşayacağız. Yani artık montanlı satışlar yapan bir iki şirket olmayacak. Az ve özel ürünler üreten çok şirket olacak.
6. Uzay : Yeni sömürge alanı. Üstelik bu sefer sömürgeci oranı çok daha fazla. Önce astroidlerden işe yarayan madenleri toplamak gibi son derece saf bir fikirle başladı. Sonra buna altın, gümüş gibi değerli madenleri eklemek suretiyle dünyadaki ekonomik düzeni değiştirme arzusu ve arkasından da Çin’in planladığı, uzaydan güneş enerjisinin toplanıp elektrik üretilip, dünyaya gönderilmesi gibi son derece tehlikeli bir hal aldı. (https://tr.euronews.com/2022/06/27/uzaydan-dunyaya-gunes-enerjisi-aktarimi-projesi-cinden-basarili-test ) Haberde harika birşey gibi anlatılsa da oluşturacağı gölge dünyanın bütün iklim yapısını öyle 3-5 derece değil onlarca derece değiştirebilecek güçte. Allahtan Çin bu yan etkileri önemseyen bir ülke değil.
7. Hazır başlamışken, sosyo politik bir konudan da bahsetmek gerek. Hani Einstein’a atfedilen ama ona ait olmayan dünyada insanlar ikiye ayrılır sözü varya; işte şimdi dünya ikiye ayrılacak. Canlılara değer verenler ve vermeyenler.
Peki siz hangi tarafta olacaksınız?
Kendime Notlar
Atıf Ünaldı
Bu notlar 1980’lerden bu yana teknoloji ile uğraşmış, yazılım, danışmanlık, öğretim görevliliği, yöneticilik ve en sonunda 30 kişilik entellektüel insan kaynağına sahip kendi işini kurmuş birinin kendine yazarken okuyucularına da ilhem vermeyi planlayarak yazdığı notlardır.
– Elektrikli otomobil ancak ve ancak otonom sürüş olursa alınır.
– Elektrikli araç şehirler arası kullanıma şu aşamada gerek hız gerek menzil limitleri yüzünden mantıklı değil.
– Ancak elektrikli araçların popüleritesi nedeniyle mutlaka en kısa zamanda ofise şarj istasyonu kurulmalıdır.
– Yapay zeka uygulamalarına her gün onlarcası eklense de, şu aşamada, bu coğrafyada en doğru olanı hala ChatGPT’dir. Devamı hüsrandır.
– Mobil uygulamalar mutlaka bir UI reformu gerçekleştirmelidirler. Bunu yapan az uygulamadan biri Papara’dır. Finans sektörü uygulamanın çalışma şeklini örnek almalıdır.
– Uzaktan yemek sektörü batmaya mahkumdur demiştim. Sözümü geri alıyorum. Bu alanda bir tane işe yarar uygulama yakaladım. Tıkla Gelsin. Yemeğinin yerini göstermekten, teslim edilmemiş ürüne teslim basmak gibi birçok konuda çözüm bulmuşlar. Kutluyorum.
– e-Ticaret sektöründe her geçen gün Hepsiburada bir adım daha ileri gidiyor. Kıvanç Tatlıtuğ ise marka yüzü olarak kullanılabilecek en doğru isim. Onları da kutluyorum.
– Malum konu e-ticaret olunca uzaktan market ürünü satışı konusunda da ne yazık ki; bu sektörü Türkiye’de hayata geçiren markalar sektörü ve pazar paylarını, konvansiyonel perakende sektörüne kaybettiler. Migros önde Carrefour da arkasında diğerlerini bitirdiler.
– Bu arada Apple kötüye gidiyor dediğimde onların pazar payı çok büyük, satışları harika diyenlere not: hisseleri hızla düşüyor.
BYD basın toplantısının düşündürdükleri
Atıf Ünaldı
Geçen hafta BYD’nin yeni modeli Atto 3’ün basın toplantısı ve bir de TBV’nin bir etkinliği için yollardaydım. Ankara, İstanbul, İzmir ve sonra her ilden geçerek geri döndüm. Bir haftalık geziden notlar ileteceğim size.
– Öncelikle BYD’nin iletişim ajansı Message’ı danışanı ile basın mensubu arasında doğru şekilde durdukları ve şeffaf ve iyi niyetli bir iletişim kurdukları için kutluyorum. Geçen haftalarda bunu yapmayan çok ajans olduğunu ben ve bir marka üzülerek farkettik.
– BYD, Türkiye’de harika bir ekip kurmuş. Onları kutluyorum. Akşam yemeğinde dostluk eden candan ekip arkadaşları hem geçmiş dönemde yaptıkları işler, hem deBYD’de yapmayı düşündükleri ile beni mutlu ettiler.
– BYD’nin dünyada pil üretiminde ciddi bir yeri var. Yeni dönemde ürettiği pillerde nadir bulunan elementler yerine çok olan madenleri kullanacağını söylediler. Ayrıca dünyanın ısınmasını yarım derece aşağı çekmek gibi oldukça önemli bir de amaçları olduğunu öğrendim. Bu konuda da onları kutluyorum.
– Ben Netizenlist.com’daki arkadaşlarıma, testini yapmadığınız hiçbir donanım ve yazılımı sitemize taşımayın diyorum. Bazen teste karşı taraf yanaşmıyor. Buradan ürünün test edilecek kadar iyi olmadığını anlıyorum. BYD’yi ürününe güvendiği için de kutluyorum.
– Atto 3 sınıfının iyi araçlarından biri. Yaklaşık 50 dakikalık çok özel bir yolda route’da aracı kullandım. Rotamda inişli çıkışlı dağ yolundan otobana kadar çeşitli yollar vardı. Hepsinde de yolu tutuşu, dengesi, hızı ve duruşu açısından çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Test edildi, karşılaştırıldı, onaylandı.
– Hem gidişte hem de dönüşte rotamda İstanbul vardı. İstanbul bıraktığım gibi. Anlamsız bir trafik! Üstelik artık yeri ve saati de belli değil. Üstelik dönerken yine yaptı yapacağını. Navigasyon 900m için 32 dakika diyordu Levent’te. Twitter’da paylaştım. Bakın! İnsan bu şehirde yaşayanlara hayret ediyor.
– Hazır İstanbul’dan laf açılmışken, eskiden akşam girmeye korktuğumuz Karaköy, kendini toparlamış. Güzel olmuş diyeceğim ama L’etoile’de içtiğim latte gerçekten çok pahalıydı. (Benim için pahalı fiyatı yüksek anlamına gelmiyor. Karşılığında aldığınız şeyin kalitesi düşükse asıl pahalı budur!)
– Gina’da harika bir öğle yemeği yedim. İşte kalitesini bozmayan bir yer. Herkese her fırsatta öneririm. Benim İstanbul’daki vazgeçilmez rutinlerim arasında her zaman.
– Vazgeçilmez demişken. İstanbul’a gelmeden önce Zekeriyaköyde oturanların bile, İstanbul Havalimanından vazgeçip, Sabiha Gökçen Havalimanını kullandıklarını duyuyordum. Abartıyorlar diyordum. Ben de İzmir gidiş dönüşlerinde kullandım. Hakikaten vazgeçilecek gibi. CIP’ye rağmen inanılmaz yorucu ve değmiyor. Atatürk Havalimanını özlüyoruz.
– Gina bir gün sonra bana deneyimim hakkında bir anket yolladı. Raslantı işte aynı anda Beymen Club’dan da deneyim anketi geldi. Beymen Club ve Beymen’in anketini doldurmak istemedim bile. Zira hiç bir iletişim alamıyorum. Telefonu bir kere çaldırıp kapatmayı geri dönüş zannediyorlar. Ama Gina’nın anketini severek doldurdum. İşte marka iletişimi farkı!!!
– TBV’nin toplantısı Digital Europe ile yepyeni bir proje üzerine. KPMG ise projenin danışmanlık şirketi. Toplantı sonrası Levent Kızıltan ile sohbet ederken, KPMG yetkilileriyle de sohbet imkanı buldum. Onları dinledim. Projenin başarıya ulaşmasını şu an onlardan fazla istiyorum.
– Proje, Türkiye çin bir fırsat. Sektörün terzi söküğünü dikemez misali, hem kamuya derdini anlatamaz hem de proje ve desteklerden yararlanamaz durumuna ilaç gibi. Bu nedenle de Faruk Eczacıbaşı’nı kutluyorum.
– İstanbul hakkında hep ağzımdan kötü şeyler çıkıyor ama Bahçeşehir’de yaşadığım güzel günleri tenzih ederek söylüyorum. Keşke Başakşehir’e bağlanmasa ve dünyanın en güzel yerlerinden biri olmaya devam etseydi.
– Bolu tüneli kapalı olduğu için Ankara’ya ulaşmam biraz zaman alsa da Ankara her zamanki gibi samimiydi. Ankara sevgim hiç bitmeyecek galiba.
– Bu nedenle Mersin’den Ankara’ya her yolculuğumda bu güzel yol için Ulaştırma Bakanlığına teşekkür ediyorum. Ancak bakanlığın iki yapması gereken icraat var.
1. Mersin’e acilen bir havalimanının yapılması.
2. Tabii mümkünse Bolu tünelinin açık tutulması.
NETleşmek üzere
Keşke yanılsak Marques, keşke yanılsak!
Atıf Ünaldı
Apple açıklama yaptı. Yapay zeka konusundaki gelişmeleri anlamışlar ve iOS 18’i yapay zeka ile dolduracaklarmış.
Günaydın güneş derdi annem!
Günaydın Apple. Tim Cook geldi geleli donanımla oynadı durdu. Halbuki Apple’ın güçlü yönü yazılık, işletim sistemi ve servislerdi.
Bununla ilgili 5-10 yıl önce bir yazı yazmıştım. Anlaşılmayınca İngilizce ve Fransızca’ya çevirdim. Academia.edu’ya koydum. Her gün üç beş araştırma görevlisi, akademisyen bakıyor. Birisi de dönüp Tim Cook’a söylemiyor. Yada söylüyorda beyim renkli konulara ilgisini bırakıp bu konularla yani Apple’da asıl yapması gereken şeyle uğraşmıyor.
iOS 16 çıktı. Hepimiz koştuk ekran başına Apple TV’lerimizi açtık seyrettik. En büyük yenilik BOK emojisi.
iOS 17 çıktı. Yine koştuk ekranlara. Apple Tv’mizi açtık. Beyim Apple TV’den yayını kesmiş Youtube’e almış. Yine fasafiso yenilikler.
Halbuki ilk geldiğinde böyle miydi? Bir yığın iddiası vardı. UX UI’ı tamamen değiştirecekti.
Değiştirdi de. Gün geçtikçe Android’e benzedi. Yahu Android istesek 3-5 kuruşa envai çeşidi var. Ne işim var Android özentisi bir Apple’la.
Biz buluttu, şirfreydi, Safari’ydi ekosistemi seviyoruz diyoruz, Tim abi hiç oralarda değil. Onların alternatifleri var, onları kullan diyor. Uzaklaştıkça uzaklaştı. Son iOS17’de bir atılım yaptı ama artık çok geç kaldı. Donanımda da Samsung özentisi bir hal aldı.
Halbuki ekosistem diyoruz. Biz buna para veriyoruz diyoruz. Yapsana birbiriyle iletişimde cihazlar. Saatimle her şeyi kontrol edeyim filan…
YOK! YOK! YOK!
Şimdi Apple yapay zeka çıkaracakmış. PEH!
Adama sormazlar mı, Siri nasıl diye? Daha bir randevu eklemekte zorlandığımız Siri, o köşede duruyor, yapay zeka diyor.
Allahtan diğerleri de yerinde sayıyor da Apple’ın geriye gittiği belli olmuyor.
Geçenlerde Marques Brownlee’nin bir videosuna denk geldim. Google Pixel 7 yıl garanti için söz vermiş. Diyor ki; Marques, daha önce benzer bir servisini almıştım Google’ın daha ilk servisi vermeden hizmeti kapattı. Zaten ortalık Google servis mezarlığı ile dolu. Keşke gerçek olsa ama ben inanmıyorum Google’a, inşallah yanılıyorumdur diyor.
Ben de umarım inşallah ben de yanılıyorumdur. Ama bunlar böyle işte: Google servis kapatır, Apple donanım “yeniler”, Microsoft satın alır öldürür (explorer, hotmail, messenger derken şimdi linkedin’le uğraşıyorlar). Hiçbiri kullanıcıyı önemsemez!
Keşke yanılsak Marques, keşke yanılsak!
Türkiye’nin Yeni Medya Çağına Ayak Uydurması Şart
Atıf Ünaldı
Geçtiğimiz günlerde İngiltere Kültür Bakanı Lucy Frazer, Royal Television Society Cambridge Convention’da oldukça çarpıcı açıklamalarda bulundu. İngiltere’de online TV kanalları ve FAST servislerin, artık Ofcom adlı medya düzenleyici tarafından denetleneceğini duyurdu. Peki, Türkiye neden hâlâ bu konuda adım atmıyor?
İngiltere’de durum net: İnternet tabanlı TV kanalları, Pluto TV, Samsung TV Plus ve Amazon Freevee gibi servisler artık aynı düzenlemelere tabi olacak. Ancak Türkiye’de bu tür platformlar hâlâ gri bir alanda varlıklarını sürdürüyor.
Lucy Frazer, dijital medya dünyasındaki hızlı değişimi ve bunun insanlar üzerindeki olası olumsuz etkilerini göz önünde bulundurarak, “herhangi bir düzenleme değişikliği, özellikle genç ve savunmasızları korurken, ifade özgürlüğünü kısıtlamamalı” dedi. Aynı dengeyi Türkiye’nin de kurması gerekiyor. Eğlencenin sınırsız olduğu bir dünyada, düzenlemelerin de yerini alması kaçınılmaz.
İngiltere’nin yolunu takip ederek, biz de dijital yayıncılığı düzenlemeli ve modernize etmeliyiz. Düzenlemeler sadece reytingler veya reklam gelirleri için değil, aynı zamanda izleyicinin güvenliği ve huzuru için de önemli. Türkiye’nin bu konuda atılacak adımlarla küresel arenada daha rekabetçi olabileceği kesin.
Çağımızın Üç Kritik Sorunu: Şifre Yükü, Yetersiz Piller ve Biyolojik Virüsler
Atıf Ünaldı
Teknolojiye olan bağlılığımız arttıkça, insanlık olarak karşılaştığımız üç temel sorun giderek daha belirgin hale geliyor: Şifre yükü, yetersiz pil depolama kapasitesi ve biyolojik virüs tehditleri. Bu sorunlar, hayatımızın hemen her alanını etkiliyor, ve çözümü de bir o kadar karmaşık. Ama belki de bu karmaşıklık, bir o kadar da sürükleyici.
Şifre Yükü: Beyinlerimiz Yoruldu
Artık neredeyse her dijital hizmet için farklı bir şifre, farklı bir otantikasyon süreci gerekli. Kimlik hırsızlığından korunma amacı güzel ama, durum, bir “şifre yükü” oluşturuyor ve hafıza sınırlarımızı zorluyor. Teknolojik çözümler, şifre yükü problemini nasıl ortadan kaldırabilir? Biyometrik veriler, tek kullanımlık şifreler veya blockchain tabanlı kimlik sistemleri belki de bizi bu yükten kurtarabilir.
Yetersiz Piller: Günlük Hayatın Kısıtlayıcısı
Akıllı telefonlarımızdan elektrikli otomobillere kadar, piller hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Ancak, mevcut pil teknolojisi enerji ihtiyacımıza yetişemiyor. Yetersiz depolama kapasitesi, sürdürülebilirlik sorunları ve çevresel etkiler, pillerde radikal bir inovasyonu zorunlu kılıyor. Belki de katı hal pilleri, süper kapasitörler veya enerjiyi daha verimli depolayabilen yeni malzemeler devreye girebilir.
Biyolojik Virüsler: Hayatı Durduran Tehditler
COVID-19 pandemisi, biyolojik virüslerin ne kadar büyük bir tehdit oluşturabileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Aşılar belirli bir ölçüde koruma sağlasa da, bu yeterli değil. Yeni virüs türleri, mutasyonlar ve küresel hareketlilik, tehlikeyi artırıyor. Gen terapileri, antiviral ilaçlar veya hatta yapay zeka destekli tıbbi araştırmalar, virüs tehdidini bertaraf edebilir mi?
Sonuç: İlerlemenin Bedeli mi, Fırsatı mı?
Bu üç temel sorun, modern yaşamın bedeli olabilir; ancak aynı zamanda bu sorunları çözmek için yeni yollar aramamızı, inovatif ve yaratıcı olmamızı da teşvik ediyor. Şifre yükünden kurtulabilir, enerji depolamada devrim yaratabilir ve biyolojik virüsleri kontrol altına alabiliriz. Yapmamız gereken tek şey, bu üç temel soruna kolektif bir çözüm üretmeye odaklanmak. Belki de bu zorluklar, aslında kapsamlı çözümler ve yaratıcı fikirler için birer ilham kaynağı olabilir.
Unutmayın, her büyük sorun aynı zamanda bir o kadar da sürükleyici bir çözümü beraberinde getirir. Tek yapmamız gereken, o çözümü bulmaya istekli olmak.
Elon Musk Perspektifinden Bakınca, İş Yapış Şeklimiz Acınası
Atıf Ünaldı
Başarılı bir iş kültürü yaratmak ve sürdürmek, sadece kar elde etmekle değil, aynı zamanda iş yapma şeklimizle de ilgilidir. Elon Musk, bu konuda bir örnek teşkil ediyor. Onun şirketlerinin başarısı, etkileyici iş yöntemlerine dayanıyor. İşte Musk’ın şirketlerini nasıl yönettiğine dair özgün yaklaşımı:
- Her Gereksinimi Sorgula
Musk, her şeyi sorgulamakla işe başlar. Herhangi bir gerekliliği sorgulamadan önce, neden bu şekilde yapıldığını ve daha iyi bir yolunun olup olmadığını araştırır. Bu, inovasyonun temel taşıdır. Başkaları “Bunu hep böyle yaparız” dediğinde, Musk “Neden böyle yapmıyoruz?” diye sorar. -
Gereksiz Her Şeyi Sil
İş dünyası genellikle karmaşıklaşır ve süreçler gereksiz detaylarla dolup taşar. Musk ise gereksiz her şeyi silmeyi savunur. Basitlik ve verimlilik, onun şirketlerinin anahtarlarıdır. İşte bu yüzden gereksiz karmaşıklığı temizler ve sadeleştirir. -
Basitleştir ve Optimizasyon Yap
Musk, süreçleri ve ürünleri sürekli olarak basitleştirir ve optimize eder. Sadeleştirmenin ve daha verimli hale getirmenin yollarını arar. Karmaşıklık yerine basitlik ve etkinlikle hareket eder. -
Döngü Zamanını Hızlandır
Zaman, iş dünyasında en değerli varlıklardan biridir. Musk, döngü zamanını hızlandırmayı hedefler. Projeleri daha hızlı sonuçlandırır ve rekabetin önünde olur. Geleceği bugünden yaşamayı hedefler. -
Otomatize Et
Musk, tekrarlayan işleri otomasyona tabi tutar. İnsan gücünü daha yaratıcı ve karmaşık görevlere yönlendirir. Otomasyon, şirketlerinin verimliliğini artırır ve insan hatalarını azaltır.
Tabii bunlar Elon Musk’ın buluşu değil. Bunlar Lao Tzu’nun Ka Ching’de tanımaldığı Taonun ana felsefelerinin yönetime uyarlanması.
Şimdi bu bilgiler doğrultusunda soruyorum:
- Tim Cook’un Apple’da çıkardığı ürünlere neden kızdığımı anlıyor musunuz?
- Yada Samsung’un bitmemiş ekran katlama teknolojisini satma ısrarına neden muhalefet ettiğimi?
- Neredeyse bütün bankaların ChatGPT’nin binde biri zekaya sahip olmayan chatbotlarını anlamsız bulmamı?
- Apple’ın çalışmayan Siri merakına itirazımı?
e-Devlet diye birşey yok. ( Ülkenin delisi bitmiyor )
Atıf Ünaldı
Hani derler ya: “bir deli bir kuyuya bir taş atmış 40 akıllı çıkaramamış.” İşte bizimki de o hesap. Delisi çok ülkemde önce biri “sanal alem” dedi, yıllarca uğraştık. Allahtan kamu kurumları “siber”i sahiplendi de, tam web3 ile sanal dünya gelmeden önce bu işi toparladık.
Hala basında sanal nedir siber nedir karıştıranlar var ama çoğunluğu toparladık.
Bakın biri e-devlet demiş. Kimin işi bilmiyorum. Gelin de toparlayın. e-government neden e-devlet biri bana anlatsın.
Bakın diğer ülkelerdeki karşılıkları ne?
- İngiltere – E-government
- Fransa – E-administration
- İtalya – E-governo
- Almanya – E-Government
- İspanya – E-administración
- Hollanda – E-overheid
- Avusturya – E-Government
- Kanada – E-government
- Brezilya – E-governo
- Rusya – E-правительство
- Hindistan – E-सरकार
- Japonya – 電子政府
- Çin – 电子政务
- Güney Kore – 전자 정부
- Türkiye – E-devlet
- Meksika – E-gobierno
- Avustralya – E-government
- İsveç – E-förvaltning
- İsviçre – E-Government
- Norveç – E-forvaltning
Sophia’nın iki göz süzmesine aldanmak
Atıf Ünaldı
Geçen haftalarda sosyal medyanın gündemi insansı robot Sophia’nın Oğuzhan Uğur’un programına konuk olmasaydı. Önce Oğuzhan Uğur’un Babala TV’sindan bahsedelim. Program bir talk show. Özellikle seçim öncesi dönemde adayların konuk olduğu, Cem Özer’in, Beyazit Öztürk’ün yaptığı eğlenceli programlardan farklı olarak ülkeye kavga etmeden tartışma kültürünü getirme vizyonu olan bir program. Sophia ise bir Suudi Arabistan vatandaşı, insansı bir robot. Yani amacı bir yapay zeka uygulama olmaktan ziyade, davranış ve sohbeti ile insanla sohbet ediyormuş hissi veren bir robot. Bu nedenle iyi bir yapay zeka uygulamasından ziyade, ortamdaki duyguyu yakalamak, onlara uygun hazırlanmış cevapları vermek ve bunları iletirken de yüzündeki motorları çalıştırarak bir duygu ifadesi vermeyi planlıyor.
Bu duygu ifadeleri sayesinde insanlarla empati kuruyor. İnsanın, insan olmayan bir varlığa, insanmış gibi bağlanmasına antropomorfizm deniyor. Bu gelecekte belki de insanların en önemli yumuşak karnı olacak. Zira insansı robotlar bu özelliği kullanarak duygusal bağ kurup, insanlara istediklerini yaptırabilirler.
Sophia’nın ana özelliği yapay zeka değil.
Şu an yapay zeka teknolojilerinde “Generative AI” yani üretken yapay zeka dönemindeyiz. Bu dönemde iki farklı çıktı ile karşılaşıyoruz. Bunlardan biri Midjourney’in başı çektiği görsel çıktılar. Diğeri ise yapay zekanın en uç noktası ve OpenAI’ın ChatGPT 4.0 versiyonunun başı çektiği metin üretimler. Bu üretimler Large Language Model (LLM) yeni geniş dil modellemelerini içeriyor.
Dikkat ederseniz her iki türün de en iyi ürünleri arasında Sophia’yı saymadım. Zira Sophia insanlarla kurduğu antropomorfik ilişkide yapay zekayı özle sanıldığı kadar çok kullanmıyor. Üstelik belki Sophia yeni yapılacak olsaydı, ChatGPT API’sine bağlayıp yapay zeka ilişkisinden kurtulmak mantıklı olabilirdi.
Kaldı ki Hanson Robotics bir yapay zeka şirketi değil. İnsansı robotlar üretiyorlar. Yapay zeka tarafındaki çalışmaları ise genelde insansı bir yapay zekaya odaklanmış durumda.
Bu nedenle Sophia’yı bir yapay zeka olarak tanımlamak, Oğuzhan Uğur’a yapay zeka ile talk show yaptığı için, bir yapay zeka otoritesi gözüyle bakmak kadar yanlış olur.
Yapay zekanın hayatı daha mı kolay
Yapay zeka tarafında ise başka başka sorunlarla karşı karşıyayız. Genelde yapılan çalışmalar sanki düşünen varlıklar gibi algılanıyor. Ancak ben üretici yapay zekanın ürün çıkarma yöntemini düşünmekten ziyade bir tuvale birbirine en yakın parçaları yapıştırıp bir kolaj üretmeye benzetiyorum. Bu sadece görselde değil LLM yani metin üretimlerinde de böyle. Bu nedenle konuya hakim gözlerin farketmesi çok kolay ürünler çıkıyor. Ancak bu farklar muhtemelen ileri dönemlerde kapanacak ve sadece yapay zekaların yakalayacağı bir duruma gelecek. Tabii yapay zekaların halüsinasyon görme problemini ortadan kaldırabilirsek.
Papara’nın metal kartı hakkındaki görüşlerim
Atıf Ünaldı
RIP #KEVINMITNICK
Atıf Ünaldı
16 Temmuz günü aramızdan bir yıldız kaydı. Genç yaştaydı. Camia olarak çok üzüldük.
Ölen Kevin Mitnick’di. Önemli bir hacker ve tabii ki güvenlik uzmanıydı. Instagram hesabımdan bazı videolarını paylaşmıştım, paylaşmaya devam edeceğim.
Her dinazor gibi şu an kullanıcıların bu kadar az güvenlik kaygısı ile nasıl yaşadığını ve hacklenmediğini anlamaya çalışıyor ve şaşırıyordu.
1963 yılında doğan Mitnick’in hayatı, bilgisayar korsanlığı ve güvenlik alanında öne çıkan birçok özellik içerir.
Bilgisayar Korsanlığı Yetenekleri: Kevin Mitnick, bilgisayar korsanlığı konusunda oldukça yetenekliydi. Sosyal mühendislik ve diğer tekniklerle birçok şirketin ve kuruluşun bilgisayar sistemlerine izinsiz girmeyi başarmıştır. Telefon hatlarını manipüle ederek ve kimlik avı gibi yöntemler kullanarak bilgi güvenliği açıklarından yararlanmıştır.
FBI ile Mücadele: Mitnick, yetenekleri nedeniyle FBI’ın radarına girmiştir. 1995 yılında FBI tarafından yakalanarak bilgisayar korsanlığı suçları nedeniyle hapis cezasına çarptırılmıştır.
Danışmanlık ve Eğitim: Hapis cezasından sonra Mitnick, hayatını değiştiren bir dönüşüm yaşamıştır. Hapisten çıktıktan sonra, bilgi güvenliği danışmanlığı yapmaya ve güvenlik konusunda farkındalığı artırmak için eğitim ve seminerler düzenlemeye başlamıştır.
Etik Hacker Olarak Değişim: Mitnick, geçmişte yasadışı eylemler gerçekleştirmiş olsa da, hapisten çıktıktan sonra etik bir hacker olmuştur. Şimdi güvenlik açıklarını tespit etmek ve sistemleri güçlendirmek için etik hack yöntemlerini kullanarak kuruluşlara yardımcı olmaktadır.
Medya ve Yazarlık: Kevin Mitnick, hikayesi ve yetenekleriyle büyük bir üne kavuşmuştur. Hayatı birçok kitaba, belgesel ve filme konu olmuştur. Aynı zamanda güvenlik konusunda kitaplar da yazmış ve güvenlik alanında bilgi sahibi olmak isteyenlere rehberlik etmiştir.
Bilgi Güvenliği Farkındalığı: Mitnick, sadece danışmanlık yapmakla kalmayıp aynı zamanda bilgi güvenliği farkındalığını artırmak için çaba sarf etmiştir. Teknoloji kullanıcılarını bilgi güvenliği konusunda bilinçlendirmek için aktif olarak çalışmalar yapmıştır.
Hapisteyken,çıkarılması için çok fazla gösteri yapılmıştır. FREE KEVIN sloganı ile yapılan bu gösteriler sonuç vermiş, hakim uzun süre klavyeye değmemek şartı ile onu serbest bırakmıştır. Ancak tabii gerçek bir hacker’ı bu şekilde durduramazsınız.
Hayatını merak edenler için, IMDB’den 6.2 puan alsa da Takedown’ı önerebilirim.
İnsanlığın yapay zeka ile imtihanı
Atıf Ünaldı
Yapay zeka savaşları tüm hızıyla devam ediyor:
Google Bard 40 dilde konuşmaya başladı. Üstelik cevaplarını sesli verebiliyor.
Twitter’da da yazdığım gibi, sesli cevap çok önemli bir kilometre taşı. Bu ciddi bir fark noktası. Ancak bir önemli kilometre taşına kadar. Kim işletim sisteminin merkezine yapay zekayı ekler o yarışı kazanır. Daha da ileri gidelim, kim ürününün merkezine yapay zekayı ekler o satar. OpenAI ve xAI işletim sistemine sahip değil.
Hazır xAI demişken, bu da Elon Musk’ın biricik yapay zeka şirketi. Ne noktaya gider bilinmez.
Bu arada Google bir başka çılgınlık daha yaptı ve yapay zekayı Kuantum bilgisayarına bağlayacak. Bu muazzam bir gelişme. Tabii kuantumdan kastım bu değil :
Bunlar olurken insanlık yapay zekadan korkmaya devam ediyor. Sanıyorum korkunun iki sebebi var:
Büyük çoğunluk yönetilmekten korkuyor. Ama aslında belki yönetilmeleri insanlık için de iyi olabilir:
İkinci bir grubun korkusu da, yapay zekanın, insanlığın dünyanın başına gelen en kötü şey olduğunu farkedip, dünyayı kurtarmak için insanlığın sonunu getirmesi. Burada ki gariplikse, insanların bunun farkında olup düzeltmek için hiçbir şey yapmıyor olmaları. Bakın dünya sıcaklık konusunda alarm veriyor ama görünen o ki; kimse 2030 hedeflerini tutturamıyor.
Sanıyorum bir de teknik bir konu var. Son günlerde ChatGPT’nin ciddi hatalar yapması. Üstelik bu hatalı verileri iletirken de oldukça pişkin davranması. Örnekse:
Sanıyorum bunun sebebi ChatGPT’nin internete açılan kısmı. İki ihtimal var:
İnternetteki açıktan bir hacker grubu ChatGPT’nin çekirdek verilerine birşey ekledi. Geçen haftalarda ChatGPT ile ilgili bir güvenlik söylentisi dolaştı ancak daha çok verilerin sızdırılması yönündeydi, içeriye veri eklemk ana konu değildi.
ChatGPT’nin eğitim verilerini yeterli bulmayan OpenAI her tecrübesinden biraz öğrensin istedi ve algoritmaya deneyimlerinden öğrenmesi yolunda bir kod bıraktı. ChatGPT ise internet verisinden garip bilgiler aldı.
Ancak benim endişem verilerden ziyade üslup. ChatGPT artık yanlış bilgi vermekten rahatsız olmuyor. Yani veriler sadece bilgi birikimini değil karakterini de değiştirdi. Size garip geliyor değil mi? O zaman New Scientist’de yayınlanan şu makaleye bakın : https://www.newscientist.com/article/2381644-using-bigger-ai-training-data-sets-may-produce-more-racist-results/?utm_term=Autofeed&utm_campaign=echobox&utm_medium=social&utm_source=Twitter#Echobox=1689254746 .
Özetle yapay zekanın verisi ne kadar büyük olursa, ırkçı olma ihtimalinin o kadar arttığından bahsediyor.
ChatGPT tarafında da korktuğum tam olarak bu. Bu ciddi bir karakter değişikliği onu çok tehlikeli erdemsiz biri haline getiriyor. Tıpkı insanlık gibi 🙂
Çalışan Etiği
Atıf Ünaldı
Aydın Adnan Menderes Üniversitesinin ders notlarında dikkatimi çeken James M. Buchanan imzalı bir söz gördüm :
“Çalışma ahlakının geliştiği toplumun refah düzeyi; bu ahlakın zayıf ya da mevcut olmadığı toplumlara kıyasla daha yüksek olacaktır.”
Tabii çalışma hayatı deyince ilk akla gelen işverenin etiği. Ancak bu zaten son derece denetlenen bir alan. Peki çalışanlar iş yerinde etik değerlere uyuyor mu?
Mesela bir işe başlamak, karşılıklı bir anlaşmaya imza atmaktır. İş veren sizi nasıl sebepsiz işten çıkaramazsa, sizin de çalışmaya başlamanızın ilk haftasında “aylar önce başvurduğum bir yer vardı, unutmuştum, oradan teklif geldi bu sabah, gidiyorum…” diyemezsiniz. Üstelik son dönemde buna Z kuşağı diye bir de kulp takıldı. Ancak ben 2000’li yılların başında da buna benzer durumları kendi iş yerimde deneyimliyordum. Çalışanların genç ve hayatla ilgili tecrübelerinin olmaması, bu yaşlarda itibarlarını hoyratça harcamalarına sebep oluyor. Zira çalışanların olduğu gibi işverenlerin de bir network’ü olduğu ve işe başvurularda soruşturma geçirdiklerini unutuyorlar.
Çalışaların ikinci büyük hatası ise, işe girdikten sonra işi beğenmemek. Geçenlerde İstanbul’daki kar yüzünden motorsiklet ile dağıtımın valilik tarafından yasaklanması sırasında karda motorla sipariş taşıyan bir çalışan, trafik tarafından yakalanınca hatayı müşteride bulmuş “evde yemek pişirsinler, sistemi kullanmasınlar” diyerek, dünyada 700 milyar dolar, Türkiye’de 70 milyar TL olan bir sektörün dibine kibrit suyu dökmüştü. İşverenle işin yapılması konusunda anlaşan bir çalışanın, işini yapılmaz hale getirecek kadar önemli bir demeci habercilere vermesinin nasıl etik bir karşılığı olabilir ki?
Girişimleri yüksek cirolara ulaşmış patronlarla konuşuyorum, hepsi genç yaşlarında başkasının iş yerinde çalışmış. Zaten öyle olmadan başarılı bir iş kurmak da mümkün değil. Çoğu çalışan oldukları dönemde işlerini nasıl şevkle yaptıklarını anlatıyorlar.
Ben geçmişe gittiğimde, işimi, bana verilen projeyi bitirmek ve altına imzamı atmaktan o kadar zevk alırdım ki; çoğunlukla maaş görüşmesi yapmayı unuturdum. Ancak bu demek değil ki haklarımı korumadım. Çok sevdiğim bir patronum, bir sebeple maaşları yarıya düşüreceğini söylediğinde, herkes bunu sindirmeye çalışırken ben direkt istifamı verdim. Zira bu benim yaptığım iş akdine aykırı bir davranıştı. Daha sonra başka projelerde o patronumla çalışmaya devam ettik yani bu davranışıma saygı duymuştu. Ben de hep ona saygı duydum.
Çalışan tarafından da işveren tarafından da yapılan bir iş akdi bir sözleşmedir ve herkes verdiği sözü tutmakla yükümlüdür. Hz. Ali’nin çok güzel bir sözü var: “Söz ağızdan çıkana kadar senin esirindir; ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun.” diye. Ben bunu kısaca “insan sözünün esiridir.” diye öğrendim ve öyle büyütüldüm. Ya söz vermezsin yada gereğini her şeye rağmen yaparsın.
Genel olarak çalışan etiğini kısacak yazmak gerekirse;
– Görünüm: Uygun kıyafet, bakım, hijyene uymak.
– Devam: Mesai saatlerine uymak, zamanında gelip ve gitmek, planlanan devamsızlıkları önceden bildirmek ve tekrarlamamak.
– Tutum: Olumlu bir tutum göstermek. Gelen projelere pozitif yaklaşmak.
– Karakter: Sadakat, dürüstlük, güvenilirlik göstermek
– İletişim: Çalışanları, yöneticileri dinlemek
– İşbirliği: Liderleri dinlemek, komuta zincirini takip etmek
– Örgütsel Beceri: Yönetim, önceliklendirme ve değişimle başa çıkma becerilerini göstermek
– Verimlilik: Şirket içinde verilen görevleri daha verimli yapmak için yöneticilerine geri beslemeler vermek.
– Saygı: Yaptığı işe, yöneticilerine ve diğer çalışanlara saygı göstermek, onların da saygısını kazanmak.
– Takım çalışması: Başkalarının haklarına saygı duymak, yardımsever olmak, çalıştığı şirketin paydaşlarına ve özellikle müşterilerine karşı itibarlı bir tutum izlemek ve tabii sürekli öğrenmeye çalışmak
Bir küçük notta, insan kaynakları ve iş modelini planlayanlara. Bu özelliklere sahip olmayan veya iş düzeninde bu konularda denetlenmeyen çalışanları olan şirketlerin gelecek dönemde müşterilerine ulaşmakta zorlanacaklarını rahatlıkla söyleyebilirim.
Chatgpt, eğitim ve gelişmiş ülke olmak
Atıf Ünaldı
Öncelikle şu yanlışı düzelteyim. ChatGPT derken bir markacılık yapmıyorum. Belli bir seviyenin üzerine çıkmış yeni nesil yapay zekadan bahsediyorum. Bazıları buna generative ai yani üretici zeka da diyor. Yani benim ChatGPT demem bir markadan ziyade bir seviyeyi belirlemek. Bard filan daha bu seviyede değil.
Şimdi konuya gelelim, İlk haberimiz Japonya’dan. Japonya Eğitim Bakanı, lise ve üstü okullarda müfredata ChatGPT’nin yerleştirildiğini açıkladı. Japonya daha önce de airbnb konusunda oldukça radikal bir karar alıp, bu iş modelini mevzuatına eklemişti.
İkinci haberimiz ise Amerika’dan… Harvard ise Bilgisayar Bölümün’de ChatGPT benzeri bir uygulamayı “instructor” (eğitmen) olarak kullanacağını söyledi.
Peki bunlar ne demek?
Atı alan Üsküdar’ı geçiyor demek. Yapay zeka öyle kenarından bakacağınız, gelişmeleri takip edip gerekirse topa gireceğiniz bir teknoloji değil. Yeni neslin, hesap makinesi kullanır gibi yapay zeka kullanması gerekiyor,
1991’de internet teknolojilerine parmak basarken Boğaziçi Üniversitesi Fizik bölümünde çömez bir öğrenciydim. Gördüğüm gelecek, bir öğrenci gözündendi. Ama bu sefer durum çok farklı. Çocuklarımızı bu teknolojilerden uzak tutamayız. Zaten yapay zeka uzak tutmak isteyeceğiniz bir gelişme de değil.
Bu sefer tren çok büyük. Aman kaçırmayalım.
2023 bir uzay macerası
Atıf Ünaldı
Efendim bu hafta Sir Richard Branson’ın sahibi olduğu Virgin Galactic bu ay içinde uzay turizmi faaliyetlerine başlayacağını açıkladı. Hiç heyecanlanmayın Haziran sonu olacak seyahatin biletleri satılmış durumda. Hem de öyle bir iki tane değil tam 800 tan bilet satılmış.
Hani biz gittiğimiz restorantta kaç kişi var ne ciro yapar hesaplarız ya; alın size işte o rakamlar. İlk biletler 200.000 euro’ya satılmış. Şu an bilet fiyatları 450.000 euro. Çarpması bölmesi sizden.
Ben yıllardır bunu yapmak lazım diyorum ama dinleyen yok. Buyrun aşağıda Bloomberg Businessweek Türkiye’de yıllar önce yazmış olduğum ve gerçek olaylara dayanan köşe yazımı aşağıda okuyabilirsiniz. Gaziantep’te yaptığım bir konuşmanın anısı. Arkasından da Mersin Kosgen ile gerçekleştirdiğim konuşma. Hani şu yalandan konulan uzay taşımacılığı desteği bilgisini aldığım Kosgeb. Hepsi yazıda, okuyunuz.
Gaziantep’li bir iş adamı
Bundan tam altı yıl önceydi. Bir organizasyonda Gaziantep’li iş adamlarına bir konferans verecektim. İş adamları ne bekler? Yeni iş imkanlarını! Ben de en yenilikçi iş imkanları nerede bulunur diye düşündüm ve büyük teknoloji şirketlerinin patronlarının o an nelerle uğraştırdığını araştırdım. Elon Musk’ın o dönemdeki en önemli projesi uzay taşımacılığı yapan şirketi SpaceX’in Nasa ile yaptığı anlaşmaydı. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos ise uluslararası denizlere düşen uyduları çıkarıp, reverse engineering ile nasıl çalıştıklarını inceliyordu. Sir Richard Branson, Virgin Galactica ile uzay turizmi planlıyordu. Birkaç isim ise birleşip uzay madenciliği planları yapıyorlardı. Yani neredeyse bütün önemli isimler uzay araştırmaları yapıyorlardı.
Konuşmamı bitirdikten hemen sonra, kuliste bir iş adamı sessizce yaklaşıp, konuştuklarımdan etkilendiğini, uzay çalışmaları konusunda Türkiye’de neler yapılabileceğini sordu. Ben de nerle yapılabileceği konusunda düşüncelerimi anlattım. Diğer konuşmacı arkadaşlarım servise binmiş olmasına rağmen, iş adamının soruları bitmek bilmiyordu. Bir ara kafasını kaldırıp herkesin beni beklediğini farkedince biraz utandı, vedalaştık. Ancak kısa bir süre sonra beni arayacağını söyleyip telefonumu aldı.
Aradan yaklaşık bir hafta geçmişti, işadamı beni aradı. Konuşmanın devamı için Gaziantep’e davet etti. Programıma bakıp, uygun bir tarih belirledik. Beni tanıyanlar bilirler ben Adana ve Gaziantep’e sık aralıklarla gitmeyi sevmem. Ancak iş adamının konuya ilgisi beni de şaşırtmıştı. Giderken uzay projelerinde girişimcilik konusunda bir sunum hazırlamamı rica etti. Bunu da küçük bir sözleşmeye bağlamak konusunda ısrar etti. Etik anlayışı da ayrıca beni mutlu etmişti.
Gaziantep’e giderken oldukça vizyoner bir dosya hazırlamıştım. Öğlen yemeğine kadar ben sunumumu yaptım. Yemekte ise bu projelerden hangilerinin onlara uygun olduğunu konuştuk. Yemekten sonra da bir workshop ile proje sayısını bire düşürdük. Tesislerini o gün gezmeye zaman bulamamıştım. Daha uygun ve boş bir günde hem tesisleri gezmek, hem de katmer yemek için sözleştik. Ben uçağa binerken Gaziantep’in nur topu gibi bir uzay projesi, benim bir Gaziantepli danışanım olmuştu.
Projenin ilk dosyasını hazırladıktan sonra, devletin desteğini almak için neler yapabileceğimizi konuşmaya başladık. Zira konu meşakkatliydi ve devletin bu projede desteği maddi anlamdan çok manevi anlamda önemliydi.
Bir Mersin seyahatimde, konuyu Mersin Kosgeb Başkanına açtım. O da bana bu konuyla ilgili bir Kosgeb desteğinin açıldığını söyledi. Ben de heyecanla bunu Gaziantep’teki danışanıma ilettim.
Aradan tam altı yıl geçti. Elon Musk, SpaceX sayesinde sadece Nasa’nın değil, Turksat’ın da uydularını uzaya taşıyor. Üstelik daha sonra başlattığı uzaydan internet projesi için gerekli uyduların yüzde33’ünü yörüngelerine yerleştirdi. Geçen hafta bu uydularla Kuzey Amerika ve Kanada’da başvuran ailelerle bir beta teste başlayacaklarını bildirdi. Amazon’un patronu Jeff Bezos ise Nasa’dan uzay araştırmaları için birkaç gün önce onay aldı. Sir Richard Branson uzay turistlerini için kayıtlara başladı, avanslarını toplamaya başladı. Hatta geçenlerde bir uydu, meteora inip maden toplamaya başladı.
Bizde mi? Biz de tabii ki yukardaki hikaye gibi birşey olmadı. Gaziantep’te Jeff Bezos’u tanımama ihtimallerine karşılık, Amazon’dan alış veriş yapan var mı diye sormuştum. Salondaki kimse Amazon’u bilmiyormuş. Antalya’da son soru “Bizim gibi taşra şehirlerine ne önerirsiniz?” oldu, Erzurum’da iş adamları talep göstermediği için, organizasyon sahibi üniversiteden otobüslerle çocukları çağırmıştı.
Hikayenin tek doğru yanı Mersin Kosgeb Başkanına uzay taşımacılığı desteği konusunu sormamdı. Gelen cevap ise, “biz onu öylesine yazdık” oldu.
İstanbul’da her gün bir yerlerde bir CEO çıkıp sahneden inanırsanız başarırsınız anlamında motivasyon konuşmaları yapıyor. İşin komiği, onları en çok bu vizyoner projelere “hayır” diyen isimler alkışlıyor.
Hani bazen “coğrafya kaderimiz” diyoruz ya, ne düşünüyorum biliyor musunuz? Sanıyorum biz kendi makus kaderimizi yaratıyor suçu da coğrafyaya atıyoruz.