Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı kitabı ‘’ Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu’’ cümlesiyle başlar. Birebir aynı anlama gelmese de en azından şaşırtıcı bir durum olma özelliğini Kafka’nın bu cümlesinden alıntılayarak, size bir sabah uyandığınızda renk körü olduğunuzu hayal etmenizi öneriyorum.
Günlük hayatınızda ne gibi değişikler yapmak zorunda kalırdınız?
Giyeceğiniz kıyafetin uyumundan tutunda, trafik işaretlerine kadar, gittiğiniz bir otelde soğuk ve sıcak su musluğunu ayırt edemeyecek kadar çaresiz kaldığınızı, çocuğunuza alacağınız okul çantasının rengini dahi göremeyeceğiniz, yemeklerinizde kullanacağınız baharatları bile birbirinden ayırt edemeyeceğiniz, sevgilinizin ya da eşinizin üzerindeki kıyafetin yakışıp yakışmadığı konusunda sizin fikrinizi almak istediği zamanları düşünün, kısacası her şeyi siyah beyaz göreceğiniz bir yaşamı düşünün. Bu eksikliği gidermek için ne yapardınız?
İşte bu gri hayatı yaşayan biri var. Adı Neil Harbisson. Ted konuşmalarından birinde denk geldiğim ve bizim normal ve doğal olarak, yaşayıp değerini kaybetmeden anlamayacağımız birçok durumdan bir tanesine dikkat çekiyor ve kendi hastalığından doğan ilgi çekici bir çözümü dinleyicilerle paylaşıyor. Tıp dilinde adı Akromatopsi olan, yaygın adıyla renk körlüğü olarak adlandırdığımız rahatsızlık onda doğuştan var ve onun renklere olan merakı onu resim eğitimi almaya yönlendirmiş.
Fakat Ressam Neil Harbisson durumundan pek şikayetçi değil çünkü baş çevresine yerleştirilen bir cihaz sayesinde renkleri ses dalgalarına dönüştürüp yorumlayabiliyor. Kısacası renkleri görmüyor ama dinliyor. Renklerin sesini duyabiliyor. Cihaz kullanırken renkleri gri olarak görmesine rağmen ses frekanslarıyla renkleri algı yoluyla yorumlayabiliyor ve sınıflandırabiliyor. Morun, kırmızının, mavinin ve diğer renklerin sesini duyabiliyor.
Onun şanssız olduğunu mu düşünmeliyiz? Bence hayır.
Hangimiz resim sergisine gidip Picasso dinleyebiliriz? Göze hoş gelen şekilde değil kulağa hoş gelen şekilde giyinebildik mi hiç? Tabağınızdaki yemeği dinlediniz mi daha önce?
Birisinin yüzüne baktığında o kişinin yüzünü duymak nasıl olurdu? Böylece göze hoş görünüp kulağa korkunç gelenleri ayırt etmenin kişide uyandırdığı ayrıcalık hissine sahip olduğunuzu düşünsenize.
Bir insanın ses portresini çıkarmayı düşünmek bile ilginç değil mi?
Harbisson un ifadesine göre, Prens Charles’ın, Nicole Kidman’la bazı benzerlikleri var. Gözlerinin sesi benziyor diyor. Ortak noktalarımızı farklı bir pencereden algılamak nasıl olurdu?
Mobil uygulama üretmenin yaygın olduğu zaman diliminde birgün vücutlarımızla bütünleşmiş uygulamalar üretme konusuna daha fazla yoğunlaşır mıyız bilinmez ama şu bir gerçek ki yaşamımız yorumlarımızdan ibaret. Kiminle dost, kiminle arkadaş, kiminle sevgili, kimin kötü, kimin iyi ya da neyin doğru neyin yanlış olduğu fikirleri tamamı ile yorumlarımıza bağlı ve yorumlarımız ve yargılarımız bizi üretilmiş cihaz ve makinelerden ayıran en önemli özelliğimiz.
Yargı ve yorum konusunda eksik kalan taraflarımızı ise Harbisson örneğinde olduğu gibi o üretilmiş cihazlar sayesinde tamamlayabiliyoruz.
Okuma Süresi:2 Dakika, 2 Saniye