Okuma Süresi:2 Dakika, 1 Saniye

“Dans, insanlık tarihi kadar eskidir ve her kültürün derinliklerinde bulunur” diyen İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Okan Bölükbaşı, “Çocukluk çağında, henüz konuşma yeteneğinin gelişmemiş olduğu dönemde bile dans vardır. Dans, kineziyolojik eğitim modeliyle birleştirildiğinde olağanüstü başarılı sonuçlar vermektedir” açıklamasında bulundu.

Vücut hareketleri, en az doğma hakkı kadar gerekli adaptif eylemlerdir. İnsanlar birçok nedenle hareket eder; eğlence, iş, toplumsal gereklilikler gibi. Hareket; bilinçle oluşturulduğu ve kendi başına bir farkındalıkla icra edildiği zaman “dans” olur. Başka bir deyişle dans; ilişkilerin, duyguların ve fikirlerin, hareket ve ritim aracılığıyla fiziksel ifadesidir. Dans, insanlık tarihi kadar eskidir ve her kültürün derinliklerinde bulunur.

Dans Alzheimer’ı Önlüyor!

Son yıllarda yapılan yeni araştırmalar; sanıldığı gibi bulmaca çözme ya da okumanın Alzheimer hastalığı gelişimini pek engellemediğini ama dansın, yüzde 80 oranında engellediğini göstermiştir. Bu çok yüksek bir orandır.

Eğitimde Dans Dünyada Yaygınlaşıyor

İlk ve orta öğrenimde dansın kullanımı; ABD, Yeni Zellanda, Finlandiya ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerin yanı sıra Gana gibi bazı üçüncü dünya ülkelerinde yaygınlaşmaktadır. Aslında temel eğitimde dansın kullanımı, yeni değildir. 19. yüzyılda, dönemin gelişmiş ülkelerinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu dönemde, dansın rekabete dayalı olmayan esneklik geliştirici bir yöntem olduğu tespit edilmiş, eşgüdüm (Coordination) ve diğerkamlık (Altruism) geliştirici yönlerine vurgu yapılmıştır.

Öğrenciler Hareket Etmeli!

  1. yüzyılda; dünya savaşları, hızlı sanayileşme, hızlı şehirleşme, kadınların daha çok iş yaşamına katılması vs. gibi nedenlerle çocuklarda dikkat dağınıklığı önemli bir sorun haline gelmeye başlamıştır. Bu dönemde; gelişme çağındaki çocukların eğitim görürken kapalı ortamlarda kalmaları ve zevksiz işlenen derslerin hakim olduğu klasik eğitim modellerine yönelik eleştiriler artmış ve yeni eğitim modelleri ortaya çıkmıştır. Böyle modellerin en başarılıları arasında, kineziyolojik yaklaşım sayılabilir. Kineziyolojik eğitim; öğrencilere hareket serbestisi sağlar.Vücudun bir içsel bilinci yani hareketten kaynaklanan deruni bir davranış planı vardır. Kineziyolojik eğitimde öğrenciye; rutinin aksine bol bol hareket etmesi, girişimci olması özendirilir. İleri öğrenme becerileri, yapılandırılmış oyun, öz kontrol becerileri, sembolik düşünme, estetik değerlendirme gibi öğrenciye benimsetilmesi arzu edilen ana bölümleri vardır.

“Dans Söz Öncesi Döneme Aittir”

Dans, özellikle bu kineziyolojik eğitim modeliyle birleştirildiğinde olağanüstü başarılı sonuçlar vermektedir. Dans, çocukluk çağında henüz lisan merkezlerinin gelişmemiş olduğu dönemde bile doğal olarak vardır, söz öncesi döneme aittir. Dans; oyun, flört, eğlence gibi birçok eylemi içinde barındırabilir. Hayatın anlamını sanatla kavrama çabasında, önemli bir etkinliktir. Zaten dünya üzerindeki tüm kültürlerde, vücut hareketlerinin müzikle icra edildiği dans türleri vardır. Ülkemizde çocuklarımızda yaygın bir sorun da, özgüven eksikliğidir. Kineziyolojik eğitim ve dansın ilköğretime eklenmesi; çocukların özgüven gelişimine katkı sağlarken, ülkemizdeki eğitim problemlerinin çözümüne de destek olacaktır.

Previous post Sanatın Kalbi Başkent’te Atıyor
Next post “3 Bale” 2 Dünya Prömiyeriyle Seyircilerin Karşısındaydı !