- Ne oynayacağınızı çocuğunuz seçmeli.
Başlıyoruz. Gün yeni başlıyor ya da bitiyor. O rutin geldi çattı, yavrunuzla birlikte oyun oynayacaksınız. Emin olun çocuğunuz bu anı çok ciddiye alıyor. Ne demiş Maria Montessori ‘’Oyun, çocuğun işidir.’’ Öncelikle ‘ne oynayacağım?’ ‘hangi oyun oynarsam bir ders veririm?’ diye düşünmeyin. Rahatlayın. Çocuğunuzun yanına oturduğunuzda sizi oyunda görevlendirecek yani rolünüzü size bildirecektir. Bundan sonra sadece yavrunuzun istediğini yapın. Çocuk, ders almak için oynamaz. Çocuk, deneyimlemek için oynar.
- Oyunun kuralı : çocuğunuzun sizi yönlendirmesine izin vermelisiniz.
Bir önceki maddede kısaca oyuna girişi aktardık. Şimdi detaylara inecek olursak, oyun için süper ışıklı, harika şarkılar söyleyen ve takla atabilen arabaya ihtiyacınız yok. Oyun için ihtiyacınız olan siz, bebeğiniz ve çevre. Ev, bahçe, sokak hiç fark etmez. Çocuğunuz kendince oyunlar kurgulayacak, sizi görevlendirecek ve beyninin bir kısmını regüle etmeye başlayacak, dış dünya ile uyumlanacak, sizinle güvenli bağlanacak. En minikken ce-e oyunları ile ne yapıyoruz mesela ? bebeğimizi nesne devamlılığı ve soyut somut kavramlar konusunda uyarıyoruz. ‘anne gider ama geri gelir’ diyoruz. İşe giderken ya da bebeğimizden uzaklaşırkenin provasını yapıyoruz bir yandan. Hem de o gülücükler atan, 30 renkte parıldayan oyuncak bebek olmadan yapıyoruz bunu. Biraz daha büyümüşse sorabilirsiniz: ‘hadi oyun zamanı, ne oynayalım bugün?’ bazen cevap resim yapmak olabilir, bazen bebeklerimizi elimize alıp konuşturabiliriz.
- Amaç öğrenmek değil, eğlenmek..
Tüm bu süreçte çocuğunuzu sorgulamayın, boyama yapıyorsa ‘ne renk o?’ ‘ne çiziyorsun?’ ‘hadi kare yapalım.. ‘ gibi sorular ile yönlendirmelerde bulunmayın. Bunun yerine, ‘çok dikkatli resim yapıyorsun.’ Ya da ‘turuncu güneşin resimde çok parladı.’ Diyebilirsiniz. Bir de bazen, çocuklar, tasvip edilmeyen davranışları oyunda kurgularlar. Mesela çocuğunuz oyunda yalan söylüyorsa, korkmayın. Sadece deneyimleyerek öğreniyor. O anda bir oyun arkadaşı olarak tek yapmanız gereken, çocuğunuzun verdiği görevi yerine getirmek. Böylece onun yanlış yaptığında, karşısındakinin ne hissettiğini deneyimliyor. Ve aynı zamanda oyun ile duyusalı gelişiyor.
- Her zaman kazanmak mı? Kaybetmek mi?
Çocuğunuz biraz büyükse yavaş yavaş kutu oyunları oynamaya başlayabilirsiniz. ‘o parçayı ben koyacaktım. Ama ben kazandım. Hayır, senin yüzünden yıkıldı kule.’ Gibi cümleler de duymaya hazır olun. çocuklar 4 yaş sonrasında biraz mükemmeliyetçi ve hırslı olabiliyorlar. Burada dikkat edilmesi gereken konu, kaybetmenin, gerekirse özür dilemenin, kabullenmenin ve yeniden başlamanın keyfini de deneyimleyebilmesi. Dolayısı ile, yine oyun arkadaşının (sizin) bu noktada aldığınız keyfi gözlemleyecektir. Kaybettiğinizde, kıl payı olduğunda, bloklar devrildiğinde, şaşırın, kahkaha atın, onun adına sevinin ve tebrik edin. Yendiğinizde de teselli edin. Olabildiğince doğal sürecinde olmasına özen gösterin. Yardım isterse yardım edin. Ama tabii genel kural olan oyunu onun kurmasına, ilk başlayana karar vermesine, istiyorsa ve hevesliyse size öğretmesine izin verin.
- Peki ya akran ile oynarken?
Akran iletişimi aslında genel hatları ile müdahaleyi kabul etmez. Bu oyunda da sohbet ortamında da böyledir. Paylaşma ya da paylaşamama anında, güvenli bağlanma sağlanmışsa, fiziksel ya da psikolojik zarar verme davranışı yoksa, bırakın iletişimde kalsınlar. Bir taraf ‘benim.’ Diye direterek topu çekiştirirken, diğer taraf hakkını savunmayı, yardım istemeyi öğrenir. Ya da tam tersi, ‘benim.’ Diye direten taraf, ‘alabilir miyim?’ diye sormaya başlar. Bu iletişimi 3 yaş ve sonrasında beklemeye başlayabiliriz. Şöyle örnekler ile karşılaşabiliyoruz. Kaydırak sırasında bir bebek diğerlerine izin vermeden 3-4 kere üst üste kayınca, ebeveyn ‘dur şimdi izin ver kardeş de kaysın.’ Diyor. Halbuki kardeş halinden memnun. Şöyle düşünün, çok susamışsınız. (çocuk ve oyun ilişkisi için uygun bir tabir) bir arkadaşınız yanınızda ama susamamış. Anneniz gelip ‘iki yudum aldın, şimdi bırak da o içsin.’ Diyor. Susamamış arkadaşınız ve sizin için ne garip bir durum, değil mi? Bırakın bebeğiniz kendini ifade etsin. Israrcı davranan ya da çekimser olan çocuklarımızın iletişime geçerek kendini ifade etmeye ihtiyacı var. Şiddet söz konusu olmadıkça dengeyi bulacaklardır.
Son olarak, bebeğiniz gözünüzde sevildiğini ve kabul edildiğini gördüğünde ‘güvenli bağlanma’ gerçekleşir. Oyun oynarken, gözlerinin içine bakmaya, sevginizi göstermeye çalışın. 10-15 dakikanızı hiç kesintisiz çocuğunuza ayırın. Oyunun konusuna, oyundaki rolünüze ya da çocuğunuzun rolüne itiraz etmeyin. Çocuk yanlışı da doğruyu da hissettiklerini ve hissettirdiklerini de oyunda öğrenir. Mutlu ve sağlıklı oyunlar.