Okuma Süresi:3 Dakika, 55 Saniye

Siber güvenlik hukuku profesörü Jeff Kosseff bildiğimiz anlamda modern internet ortamının oluşabilmesini şu yirmialtı kelimeye bağlıyor. “No provider or user of an interactive computer service shall be treated as the publisher or speaker of any information provided by another information content provider.”
Section 230…
ABD’de modern internetin oluşumunu sağlayan 1996 tarihli İletişim Ahlakı Yasası’nın (Communications Decency Act) 230. Bölümü (Section 230) “Etkileşimli bir bilgisayar hizmetinin sağlayıcısı veya kullanıcısı, başka bir bilgi içeriği sağlayıcısı kullanıcı tarafından sağlanan bilgilerin yayıncısı ya da sözcüsü olarak değerlendirilmez” diyor.
Bu ifade, bugün ABD’de oluşan trilyon dolarlık iletişim endüstrisinin temelini oluşturuyor. Tüm sosyal medya platformları da bu yasa maddesi uyarınca, sadece ABD’de değil, dünyanın tüm ülkelerinde içerik paylaşımını gerçekleştirebiliyor.
ABD merkezli olup, bugün bildiğiniz tüm içerik paylaşım platformları da yine bu kanun maddesine göre yayınlarını devam ettirebiliyor. Facebook, Twitter, Instagram, Wikipedia ve diğer tüm platformların hizmete devam edebilmesi de bu kanun maddesine bağlı. Kanun elbette sadece sosyal medyayı da kapsamıyor. Aynı şekilde tüm arama motorları ve aracı e-ticaret siteleri de yine bu kanun maddesine bağlı olarak hizmetlerini devam ettirebiliyor. Dolayısı ile Bölüm 230 kısaca halk dilinde internet olarak adlandırdığımız yapının var olabilmesinin ön koşulu gibi düşünülebilir.
Ancak kanunun iki farklı yönü var aslında. Bölüm 230 içerik platformlarının içerikten dolayı yasal olarak sorumlu tutulmalarının önüne geçerken, diğer yandan da yine bu platformlara içeriği denetleme hakkını da veriyor. Yani sosyal medya platformları içerikten dolayı sorumlu değil ancak, uygun görmediği içeriği de kaldırma hakkına sahip.
Trump’ın 230 açmazı…
İşte bu nokta Trump’ın hoşuna gitmeyen tarafı. Twitter tarafından bazı tweetleri etiketlenen Trump şu anda yasayı yeniden ele alarak düzenlemenin peşinde. Ancak büyük bir ikilem içinde tabi ki. Bir yandan kendisinin gerçek dışı tweetlerini korumaya çalışırken, aynı zamanda karşıt tweetleri nasıl engelleyeceğini düşünüyor.
Diğer yandan ABD için, yasa maddesi ile oynamanın farklı riskleri de doğabilir. İşin bir de ticari boyutu var elbette. Trump’ın özellikle kendi isteğine uygun olarak düzenlemeye çalıştığı bu sosyal medya siteleri küresel ölçekte büyük bir gelir kapısı. Yani, evrensel kabuller dışında, tüm kullanıcıları için, içerik paylaşım kuralları daraltılmış bir Twitter’ın dünyanın “özgür paylaşım platformu” (!) olarak kabul edilmesi zorlaşacaktır. Bu durum mevcut kullanıcılarının da platformdan hızla uzaklaşmasına neden olacaktır.
Zaten bu nedenden dolayı da yasa düzenleyiciler, Trump’ın isteklerine henüz istediği karşılığı vermiş değil. Twitter ve Facebook’dan da bu değişiklik çalışmalarına yönelik olarak henüz ciddi bir açıklama gelmedi. Herkes sessizce gelişmeleri takip ediyor. Daha doğrusu Trump’ın bu konudaki başarısızlığını demek daha doğru olacak. Çünkü, Trump’ın ancak “Başkanın Tweetleri engellenemez” şeklinde bir maddeye ihtiyacı var. Bunun dışındaki tüm çözümlerin ekonomik faturası, Trump’ın altın yumurtlayan kazı olan bilişim için çok ağır olacak.
Dünya’nın durumu…
Peki ya dünyanın geri kalanı için durum nedir? Aslında farklı ifadeler ile internet hemen her ülkede koruma altında. Bunun hem ekonomik hem de politik nedeni var. Dünyanın bütün ülkelerinde Devletler genel olarak internet içeriğinin ve özelinde de sosyal medyanın gücünün farkında. Ekonomik boyutu ile zaten durum malum. ABD’nin yasası küresel ölçekte tüm ürün ve hizmet sağlayıcılarını da koruyor esasen. Peki ya politik taraf?
Sosyla medyanın ciddi bir kamuoyu oluşturma kabiliyeti de var. Meraklılar Cambridge Analytica davasını hatırlayacaktır. Diğer bir ikonik dava da ISIS’in Twitter kullanımı ve sosyal medya aracılığı ile dünyanın her ülkesinden militan toplaması. Her iki örnek de yine aynı şekilde Bölüm 230 koruması altında gerçekleşiyor. Peki bir içeriğin iyi eya kötü olduğuna nasıl karar verilecek? Yani sosyal medya platformları bu kararı nasıl alacak.
Hem özgür bir ortam istiyoruz, hem de bu özgürlüğün sınırlandırılmasını. Trump’ın hayal ettiği özel maddelerin oluşturulması mümkün olamayacağı için, içeriğin sınırlandırılması ise adalet sistemi ile sağlanabiliyor. Ancak burada da uluslar arası hukuk gündeme geliyor. Hemen hiçbir ülke aldığı kararları Bölüm 230’un koruması altındaki sosyal medya platformlarına dayatamıyor. Sonuç? Sonuçta, elde tek yaptırım olarak, erişim yasaklaması ile bu platforma ekonomik zarar vermek kalıyor.
Buna karşılık, yukarıda da belirttiğimiz gibi, platformların hem sorumsuzluk hem de denetleme hakkı olduğu için, kendi taraflarında ullanıcı paylaşımları üzerinde tasarrufta bulunabiliyorlar. Yani kamuoyunu oluşturabilecek güçteki içeriği diledikleri gibi serbest bırakabiliyor veya engelleyebiliyorlar. Türkiye bu konuda sayısız örneğe sahip. Hemen her gün bir platform ile ilgili karar alınıyor ve erişim yasakları uygulanıyor. Diğer taraftan platformlar tarafından yapılan uygulamalar için ise yapacak bir şey yok.
ABD’de Bölüm 230 ve benzer içeriği ile dünyanın tüm ülkelerindeki görüntüsü önümüzdeki yılalrda tartışılmaya devam edecek. Internetin özgürlüğü her zaman risk altında. Dolayısı ile sıradan bireyin özgür ifadesi de her zaman tehdit altında. İçeriğin evrensel ahlak kurallarının özdenetimi ile iyi ve doğru üretilmesi de neredeyse ütopik bir düşünce. Çünkü evrensel olduğunu söylediğimiz ahlak kuralları da ne yazık ki yok.
Bugün yaşanan sözde özgürlük ortamı ise bireylerin bu sanal yapıdan uzaklaşmasını engellemek için kurgulanmış bir yapı. İnsanlık gereçek bir çözüm bulana kadar, internet ortamındaki içerik ve bunu paylaşım yetkisi, güçlünün kontrolünde olmaya devam edecek.

Previous post E-ticaret Konusunda Bilinmesi Gereken Noktalar
Next post Peki Şimdi Ne Olacak?